English    Türkçe    فارسی   

1
99-108

  • Ey seçilmiş, ey Tanrı’dan razı olmuş ve Tanrı rızasını kazanmış kişi, merhaba! Sen kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralır.
  • مرحبا یا مجتبی یا مرتضی ** إن تغب جاء القضاء ضاق الفضا
  • Sen, kavmin ulususun, sana müştak olmayan, seni arzulamayan bayağılaşmıştır. Bundan vazgeçmezse...” 100
  • أنت مولی القوم من لا یشتهی ** قد ردی کلا لئن لم ینته‌‌
  • Padişahın hastayı görmek üzere hekimi götürmesi
  • بردن پادشاه آن طبیب را بر سر بیمار تا حال او را ببیند
  • O ağırlama, o hal hatır sorma meclisi geçince o zatın elini tutup hareme götürdü.
  • چون گذشت آن مجلس و خوان کرم ** دست او بگرفت و برد اندر حرم‌‌
  • Padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına götürdü.
  • قصه‌‌ی رنجور و رنجوری بخواند ** بعد از آن در پیش رنجورش نشاند
  • Hekim, hastanın yüzünü görüp, nabzını sayıp, idrarını muayene etti. Hastalığının ârazını ve sebeplerini de dinledi.
  • رنگ رو و نبض و قاروره بدید ** هم علاماتش هم اسبابش شنید
  • Dedi ki: “Öbür hekimlerin çeşitli tedavileri, tamir değil; büsbütün harap etmişler.
  • گفت هر دارو که ایشان کرده‌‌اند ** آن عمارت نیست ویران کرده‌‌اند
  • Onlar, iç ahvalinden haberdar değildirler. Körlüklerinden hepsinin aklı dışarıda.” 105
  • بی‌‌خبر بودند از حال درون ** أستعیذ الله مما یفترون‌‌
  • Hekim, hastalığı gördü, gizli şey ona açıldı. Fakat onu gizledi ve sultana söylemedi.
  • دید رنج و کشف شد بر وی نهفت ** لیک پنهان کرد و با سلطان نگفت‌‌
  • Hastalığı safra ve sevdadan değildi. Her odunun kokusu, dumanından meydana çıkar.
  • رنجش از صفرا و از سودا نبود ** بوی هر هیزم پدید آید ز دود
  • İnlemesinden gördü ki, o gönül hastasıdır. Vücudu afiyettedir ama o, gönle tutulmuştur.
  • دید از زاریش کو زار دل است ** تن خوش است و او گرفتار دل است‌‌