English    Türkçe    فارسی   

2
1077-1086

  • Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle.
  • چیست در عالم بگو یک نعمتی ** که نه محرومند از وی امتی‏
  • Şekerden öküze, eşeğe ne fayda var? Her canın başka bir gıdası vardır.
  • گاو و خر را فایده چه در شکر ** هست هر جان را یکی قوتی دگر
  • Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.
  • لیک گر آن قوت بر وی عارضی است ** پس نصیحت کردن او را رایضی است‏
  • Birisi hastalık dolayısıyla toprak yemeyi sevse toprağı, kendisine gıda sanır ama, 1080
  • چون کسی کاو از مرض گل داشت دوست ** گر چه پندارد که آن خود قوت اوست‏
  • Asıl gıdasını unutmuş, hastalık yüzünden alıştığı gıdaya yüz tutmuştur.
  • قوت اصلی را فرامش کرده است ** روی در قوت مرض آورده است‏
  • Şerbeti bırakmıştır da zehir yemektedir. Hastalık yüzünden alıştığı gıda kendisine tatlı gelmiştir.
  • نوش را بگذاشته سم خورده است ** قوت علت همچو چوبش کرده است‏
  • İnsanın asli gıdası Allah nurudur; ona hayvan gıdası lâyık değil!
  • قوت اصلی بشر نور خداست ** قوت حیوانی مر او را ناسزاست‏
  • Fakat gönül, hastalık yüzünden bu gıdaya düşmüştür; gece gündüz bu suyu içmekte, bu toprağı yemektedir.
  • لیک از علت در این افتاد دل ** که خورد او روز و شب زین آب و گل‏
  • Bu gıdayı yiyen kişinin yüzü sapsarıdır. Ayağı tutmaz kalbi helacana uğrar. Nerede yol, yol olan göklerin gıdası nerede bu? 1085
  • روی زرد و پای سست و دل سبک ** کو غذای و السما ذات الحبک‏
  • O, gıda devletin has kullarına mahsustur. O, boğazsız aletsiz yenir.
  • آن غذای خاصگان دولت است ** خوردن آن بی‏گلو و آلت است‏