English    Türkçe    فارسی   

2
1133-1142

  • O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti;
  • او همه نور است از نور رضا ** لیک کورش کرد سرهنگ قضا
  • Gözüne toprak saçtı, onu yoldan sapıttı, viranede baykuşlar arasına uğrattı.
  • خاک در چشمش زد و از راه برد ** در میان جغد و ویرانش سپرد
  • Padişahtan ayrı düşmesi şöyle dursun, baykuşlar, başına vurmağa, güzelim kanatlarını yolmaya başladılar. 1135
  • بر سری جغدانش بر سر می‏زنند ** پر و بال نازنینش می‏کنند
  • Baykuşlar arasına “Kendinize gelin; doğan yerinizi, yurdunuzu almaya geldi” diye bir velveledir düştü.
  • ولوله افتاد در جغدان که ها ** باز آمد تا بگیرد جای ما
  • Mahalle köpekleri gibi hepsi de kızgın, korkunç bir halde garip doğanın başına üşüşüp hırkasını çekiştirmeye başladılar.
  • چون سگان کوی پر خشم و مهیب ** اندر افتادند در دلق غریب‏
  • Doğan, “Ben baykuşlara lâyık mıyım? Baykuşlara bunun gibi yüzlerce virane bağışladım.
  • باز گوید من چه در خوردم به جغد ** صد چنین ویران فدا کردم به جغد
  • Ben burada kalmak istemem, padişaha dönmek isterim.
  • من نخواهم بود اینجا می‏روم ** سوی شاهنشاه راجع می‏شوم‏
  • Tasalanıp kendinize kıymayın. Ben burada durmam vatanıma giderim. 1140
  • خویشتن مکشید ای جغدان که من ** نه مقیمم می‏روم سوی وطن‏
  • Bu harabe, sizin gözünüze hoş bir yer görünüyor, bana değil. Benim naz ettiğim yer, padişahın koludur” diyordu.
  • این خراب آباد در چشم شماست ** ور نه ما را ساعد شه باز جاست‏
  • Baykuş ise “ Doğan sizi evinizden, barkınızdan etmek için hileye sapıyor.
  • جغد گفتا باز حیلت می‏کند ** تا ز خان و مان شما را بر کند