English    Türkçe    فارسی   

2
1322-1331

  • Allah nuruna sahip olan her göz, fakrı onun gözünden dersler verir.
  • فقر را از چشم و از سیمای او ** دید هر چشمی که دارد نور هو
  • Şeyh, Allah gibi aletsiz işler görür. Müritlere sözsüz dersler verir.
  • شیخ فعال است بی‏آلت چو حق ** با مریدان داده بی‏گفتی سبق‏
  • Gönül, onun elinde mum gibi yumuşaktır. Mührü, gönle gâh ayıp, gâh şeref damgasını basar.
  • دل به دست او چو موم نرم رام ** مهر او گه ننگ سازد گاه نام‏
  • Mumundaki mühür, bir yüzüğe alamettir, onu hatırlatır, ya asıl o yüzük de ki nakış kimin alametidir, kimi hatırlatmaktadır? 1325
  • مهر مومش حاکی انگشتری است ** باز آن نقش نگین حاکی کیست‏
  • O nakış, efkârının her halkası, öbürüne geçmiş, bu suretle birbirine zincirlenmiş olan o Zerger’in fikrini anlatır.
  • حاکی اندیشه‏ی آن زرگر است ** سلسله‏ی هر حلقه اندر دیگر است‏
  • Gönül dağlarındaki bu ses kimin? Bu dağ, gâh sesle dopdolu, gâh bomboş ve sessiz.
  • این صدا در کوه دلها بانگ کی ست ** گه پرست از بانگ این که گه تهی است‏
  • Ev sahibi, nerde olursa olsun hâkim ve üstatdır, yaptığı iş yerli yerindedir. Bu gönül dağı, onun sesinden hâli kalmasın!
  • هر کجا هست او حکیم است اوستاد ** بانگ او زین کوه دل خالی مباد
  • Dağ vardır, sesi iki misli aksettirir… Dağ vardır, yüz misli.
  • هست که کاوا مثنا می‏کند ** هست که کآواز صد تا می‏کند
  • Dağ; o sesten, o sözden yüz binlerce halis ve sâf kaynaklar sızdırır. 1330
  • می‏زهاند کوه از آن آواز و قال ** صد هزاران چشمه‏ی آب زلال‏
  • Fakat dağdan o lütuf kesildi mi sular, kaynaklarında kan kesilir.
  • چون ز کوه آن لطف بیرون می‏شود ** آبها در چشمه‏ها خون می‏شود