English    Türkçe    فارسی   

2
1589-1598

  • Tut ki kereminden yüzüne vurmuyor, yüzünü yerlere sürtmüyor, ne söylersen gülüp “ Evet, evet” diyor.
  • گیر در رویت نمالد از کرم ** هر چه گویی خندد و گوید نعم‏
  • Fakat senin hilene, hud’ana gülmüyor. Kötü huyuna, yaptığın şeylere gülüyor. 1590
  • او نمی‏خندد ز ذوق مالشت ** او همی‏خندد بر آن اسگالشت‏
  • Hile edenin göreceği, bulacağı karşılık hileden ibarettir. Büyük testiyi vur kır, küçük testiyi al iç. İşte lâyığın bu!
  • پس خداعی را خداعی شد جزا ** کاسه زن کوزه بخور اینک سزا
  • Eğer o senden razı olur, bu yüzden gülerse sana yüz binlerce gül açılır.
  • گر بدی با تو و را خنده‏ی رضا ** صد هزاران گل شکفتی مر ترا
  • Gönlü senden razı olursa bil ki o, Hamel burcunda bir güneş kesilir.
  • چون دل او در رضا آرد عمل ** آفتابی دان که آید در حمل‏
  • O yüzden hem gündüz güler hem bahar. Çiçeklerle yeşillikler birbirine karışır.
  • زو بخندد هم نهار و هم بهار ** در هم آمیزد شکوفه و سبزه‏زار
  • Yüz binlerce bülbülle kumru ötüşmeye başlar; sessiz cihanı sesle doldurur. 1595
  • صد هزاران بلبل و قمری نوا ** افکنند اندر جهان بی‏نوا
  • Ruh yaprağını sararmış, kararmış bir halde görüyorsun da padişahın gazabından yine haberin yok.
  • چون که برگ روح خود زرد و سیاه ** می‏ببینی چون ندانی خشم شاه‏
  • Padişahın güneşi itap burcunda olunca yüzleri kebap gibi karartır.
  • آفتاب شاه در برج عتاب ** می‏کند روها سیه همچون کباب‏
  • O Utarit’in sayfaları, bizim canımızdır; o sayfalardaki beyazlık, karalık, bizim mizanımız.
  • آن عطارد را ورقها جان ماست ** آن سپیدی و آن سیه میزان ماست‏