English    Türkçe    فارسی   

2
186-195

  • Halkın can güneşi, halkın pencerelere benzeyen bedenlerinde taaddüt eder, çoğalır.
  • مفترق شد آفتاب جانها ** در درون روزن ابدان ما
  • Fakat güneşin kursuna bakarsan birdir. Bedenlerle mahcup olan kişi şüphededir.
  • چون نظر در قرص داری خود یکی است ** و آن که شد محجوب ابدان در شکی است‏
  • Çokluk, ruhu Hayvanidedir, Ruhu insani ise birdir.
  • تفرقه در روح حیوانی بود ** نفس واحد روح انسانی بود
  • Hak, onlara mademki nurundan saçtı, Hakk’ın nuru, artık ayrılmaz.
  • چون که حق رش علیهم نوره ** مفترق هرگز نگردد نور او
  • Yoldaş, bir müddet usanmayı bırak da o güzelin tek benini sana anlatayım. 190
  • یک زمان بگذار ای همره ملال ** تا بگویم وصف خالی ز آن جمال‏
  • Onun güzelliği anlatılmaz, iki âlem de nedir? Onun yüzündeki benim aksi!
  • در بیان ناید جمال حال او ** هر دو عالم چیست عکس خال او
  • Onun güzel benini anlatmaya başladım mı söz, tenimi yarmak, parçalamak istiyor.
  • چون که من از خال خوبش دم زنم ** نطق می‏خواهد که بشکافد تنم‏
  • Ben bu harmanda bir karınca gibi memnun geçinip gidiyorum, hatta kendi cirmimden, kendi haddimden fazla yük çekmekteyim.
  • همچو موری اندر این خرمن خوشم ** تا فزون از خویش باری می‏کشم‏
  • Dinleyen, hikâyenin zahirini istediğinden içyüzünün söylenmemesi, kapalı kalması
  • بسته شدن تقریر معنی حکایت به سبب میل مستمع به استماع ظاهر صورت حکایت‏
  • O aydınlığın bile haset ettiği güzel, beni bırakır mı ki söylenmesi lâzım ve farz olan sırları söyleyeyim.
  • کی گذارد آن که رشک روشنی است ** تا بگویم آن چه فرض و گفتنی است‏
  • Deniz köpüklenir, köpükle örtülür, köpüğü ileri sürer. Sonra da köpüğünü çeker, açılır, kendisini gösterir. 195
  • بحر کف پیش آرد و سدی کند ** جر کند و ز بعد جر مدی کند