English    Türkçe    فارسی   

2
2160-2169

  • Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi. 2160
  • گفت یا رب نیست نقصانی تو را ** عقل گم شد این سخن را بر گشا
  • Tanrı, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim.
  • گفت آری بنده خاص گزین ** گشت رنجور او منم نیکو ببین‏
  • Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır” buyurdu.
  • هست معذوریش معذوری من ** هست رنجوریش رنجوری من‏
  • Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
  • هر که خواهد همنشینی خدا ** تا نشیند در حضور اولیا
  • Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü olmayan bir cüzüsün.
  • از حضور اولیا گر بسکلی ** تو هلاکی ز آن که جزوی بی‏کلی‏
  • Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider. 2165
  • هر که را دیو از کریمان وابرد ** بی‏کسش یابد سرش را او خورد
  • Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytan’ın hilesinden ibarettir.
  • یک بدست از جمع رفتن یک زمان ** مکر دیو است بشنو و نیکو بدان‏
  • Bağcının, sofi, fakîh ve alevîyi birbirinden ayırıp yalnız bırakması
  • تنها کردن باغبان صوفی و فقیه و علوی را از همدیگر
  • Bir bahçıvan, bahçesine üç tane hırsızın girdiğini gördü.
  • باغبانی چون نظر در باغ کرد ** دید چون دزدان به باغ خود سه مرد
  • Bu üç kişinin birisi bir fakîh, birisi bir şerif, bir tanesi de bir sofi idi. Üçü de hafif meşrep ve vefasız kimselerdi.
  • یک فقیه و یک شریف و صوفیی ** هر یکی شوخی بدی لایوفیی‏
  • Bahçıvan, kendi kendine “Bunlara karşı söyleyeceğim nice sözler, bunları ilzam için getireceğim yüzlerce deliller var. Fakat bunlar, bir topluluk. Topluluksa kuvvettir,
  • گفت با اینها مرا صد حجت است ** لیک جمع‏اند و جماعت قوت است‏