English    Türkçe    فارسی   

2
2462-2471

  • Hakla bâtıl arasını ayırt eden aydınlık, gönülden gönle açılmış olan pencereden parladı.
  • تافت ز آن روزن که از دل تا دل است ** روشنی که فرق حق و باطل است‏
  • Dedi ki: “Ya Resulallah, bir hezeyandır ettim, şimdicek duamı hatırladım.
  • گفت اینک یادم آمد ای رسول ** آن دعا که گفته‏ام من بو الفضول‏
  • Daima günaha giriftar olup duruyordum. Denize düşenin yılana sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum.
  • چون گرفتار گنه می‏آمدم ** غرقه دست اندر حشایش می‏زدم‏
  • Sen, suçluları çok şiddetli azaplarla tehdit etmiştin. 2465
  • از تو تهدید و وعیدی می‏رسید ** مجرمان را از عذاب بس شدید
  • Istıraba düştüm, çarem kalmadı. Bağ pek sıkı, kilit kapalıydı.
  • مضطرب می‏گشتم و چاره نبود ** بند محکم بود و قفل ناگشود
  • Ne sabredebiliyordum. Ne kaçacak, kurtulacak yer vardı. Ne tövbe etmeye bir ümidim kalmıştı, ne dayanmama imkân.
  • نی مقام صبر و نه راه گریز ** نی امید توبه نه جای ستیز
  • Elemden Harut’la Marut gibi ah ederek dedim ki: Ey yaratan Tanrı’m.
  • من چو هاروت و چو ماروت از حزن ** آه می‏کردم که ای خلاق من‏
  • Harut’la Marut tehlikeden kurtulmak için Bâbil Kuyusunu dilediler.
  • از خطر هاروت و ماروت آشکار ** چاه بابل را بکردند اختیار
  • Gürbüz, akıllı, hatta sihirbaza benzer, her şeye muktedir oldukları halde onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek istediler. 2470
  • تا عذاب آخرت اینجا کشند ** گربزند و عاقل و ساحروش‏اند
  • İyi de ettiler, tam yerinde bir işti. Dumandan çekilen zahmet ateşe nispetle elbette kolaydır, ehemmiyetsizdir.
  • نیک کردند و بجای خویش بود ** سهلتر باشد ز آتش رنج دود