English    Türkçe    فارسی   

2
2730-2739

  • Muaviye dedi ki: “Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte. 2730
  • گفت غیر راستی نرهاندت ** داد سوی راستی می‏خواندت‏
  • Doğru söyle de elimden kurtul. Hile, savaşımın tozunu yatıştıramaz.”
  • راست گو تا وارهی از چنگ من ** مکر ننشاند غبار جنگ من‏
  • Şeytan, “Ey hayal kuran, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi.
  • گفت چون دانی دروغ و راست را ** ای خیال‏اندیش پر اندیشه‏ها
  • Muaviye, “Peygamber, nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak için mehenk vermiş;
  • گفت پیغمبر نشانی داده است ** قلب و نیکو را محک بنهاده است‏
  • “Yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe verir “demiştir.
  • گفته است الکذب ریب فی القلوب ** گفت الصدق طمانین طروب‏
  • Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez. 2735
  • دل نیارامد ز گفتار دروغ ** آب و روغن هیچ نفروزد فروغ‏
  • Doğru söz kalbe istirahat verir. Doğru sözler, gönül tuzağının taneleridir.
  • در حدیث راست آرام دل است ** راستیها دانه‏ی دام دل است‏
  • Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz.
  • دل مگر رنجور باشد بد دهان ** که نداند چاشنی این و آن‏
  • Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa, yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
  • چون شود از رنج و علت دل سلیم ** طعم کذب و راست را باشد علیم‏
  • Âdem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selâmeti kapıp götürdü.
  • حرص آدم چون سوی گندم فزود ** از دل آدم سلیمی را ربود