English    Türkçe    فارسی   

2
2853-2862

  • Yüz binlerce hile ve hud’a kıllarına o an gözünü yummuştu.
  • صد هزاران موی مکر و دمدمه ** چشم خوابانید آن دم ز ان همه‏
  • O kerem denizi doğru buyurmuştu: “Ben, sizi, sizden ziyade esirgerim,
  • راست می‏فرمود آن بحر کرم ** بر شما من از شما مشفق‏ترم‏
  • Ben âdeta dehşetli surette alevlenmiş, yalınlanmış bir ateşin kıyısına oturmuş bir adama benzerim. 2855
  • من نشسته بر کنار آتشی ** با فروغ و شعله‏ی بس ناخوشی‏
  • Siz pervane gibi o tarafa koşuyorsunuz. Ben de iki elimle pervane koymaktayım”
  • همچو پروانه شما آن سو دوان ** هر دو دست من شده پروانه ران‏
  • Münafıkların dileği üzerine Peygamber, o tarafa yürüyünce Allah gayreti haykırdı: “Gul sesini dinleme,
  • چون بر آن شد تا روان گردد رسول ** غیرت حق بانگ زد مشنو ز غول‏
  • Bu habisler hile ettiler, söyledikleri sözlerin hepsi aykırıdır.
  • کاین خبیثان مکر و حیلت کرده‏اند ** جمله مقلوب است آنچ آورده‏اند
  • Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir. Hıristiyanlarla Yahudiler, en hayırlı dini nasıl olur da aralar?
  • قصد ایشان جز سیه رویی نبود ** خیر دین کی جست ترسا و جهود
  • Cehennem köprüsü üstüne bir köprü kurdular, Allah’a tavlada hileye giriştiler” 2860
  • مسجدی بر جسر دوزخ ساختند ** با خدا نرد دغاها باختند
  • Maksatları Peygamber’in sahabesinin arasını bozmaktı. Her herzevekil Hakk’ın fazıl ve ihsanını nasıl tanır?
  • قصدشان تفریق اصحاب رسول ** فضل حق را کی شناسد هر فضول‏
  • Şam’dan buraya bir Yahudi getirmek niyetindeydiler. Yahudiler, o Şam’lı Yahudi’nin vaazından sarhoş olmuşlardı.
  • تا جهودی را ز شام اینجا کشند ** که به وعظ او جهودان سر خوشند