English    Türkçe    فارسی   

2
320-329

  • O, Ey inatçı senden yüzünü çeker, gizlenir; bağlarını koparır, kaçar. 320
  • او ز تو رو در کشد ای پر ستیز ** بندها را بگسلد وز تو گریز
  • Fakat sen okumasan da hakikat ilmi senin yanıp yakıldığını görürse elinde, alışmış kuş haline gelir.
  • ور نخوانی و ببیند سوز تو ** علم باشد مرغ دست‏آموز تو
  • Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz.
  • او نپاید پیش هر نااوستا ** همچو طاوسی به خانه‏ی روستا
  • Padişahın, doğanı ihtiyar kadının evinde bulunması
  • یافتن پادشاه باز را به خانه‏ی کمپیر زن
  • Doğanın padişahtan kaçıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir.
  • دین نه آن باز است کاو از شه گریخت ** سوی آن کمپیر کاو می‏آرد بیخت‏
  • O kadıncağız, çocuklarına tutmaç pişirmeye savaşırken o cinsi güzel, kendisi hoş doğanı görünce,
  • تا که تتماجی پزد اولاد را ** دید آن باز خوش خوش زاد را
  • Tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip güdük bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de önüne saman koydu. 325
  • پایکش بست و پرش کوتاه کرد ** ناخنش ببرید و قوتش کاه کرد
  • ”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış.
  • گفت نااهلان نکردندت به ساز ** پر فزود از حد و ناخن شد دراز
  • Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!” dedi.
  • دست هر نااهل بیمارت کند ** سوی مادر آ که تیمارت کند
  • Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima çarpık, daima yampiri gider.
  • مهر جاهل را چنین دان ای رفیق ** کژ رود جاهل همیشه در طریق‏
  • Padişahın günü, doğanı aramakla geçti, nihayet o kocakarının çadırına yöneldi.
  • روز شه در جستجو بی‏گاه شد ** سوی آن کمپیر و آن خرگاه شد