English    Türkçe    فارسی   

2
3608-3617

  • Meryem, doğuracağı zaman yabancıdan da uzaktı, akrabadan da.
  • ز انکه مریم وقت وضع حمل خویش ** بود از بیگانه دور و هم ز خویش‏
  • O güzel hatun şehirden dışarı çıktı. Doğurmadıkça şehre girmedi.
  • از برون شهر آن شیرین فسون ** تا نشد فارغ نیامد خود درون‏
  • Doğurunca yavrusunu kucağına alıp, bağrına basıp soyunun, sopunun yanına geldi. 3610
  • چون بزادش آن گهانش بر کنار ** بر گرفت و برد تا پیش تبار
  • Yahya’nın anası, onu nerede gördü de bu hikâyeyi anlattı, bu sözü söyledi?”
  • مادر یحیی کجا دیدش که تا ** گوید او را این سخن در ماجرا
  • Bu şüpheye verilen cevap
  • جواب اشکال‏
  • Bunu ilhama mazhar olan, afakta, gayp âleminde bulunan şeyleri yanındaymış gibi bilen kişi anlar.
  • این بداند کان که اهل خاطر است ** غایب آفاق او را حاضر است‏
  • Yahya’nın anası, uzakta olmakla beraber Meryem’in yanında bulunabilir.
  • پیش مریم حاضر آید در نظر ** مادر یحیی که دور است از بصر
  • Vücut, göz göz olunca gözler kapalı olduğu halde de sevgilinin yüzü görülebilir.
  • دیده‏ها بسته ببیند دوست را ** چون مشبک کرده باشد پوست را
  • Mamafih baş gözüyle de göremediğini, can gözüyle de göremediğini farz et, ne çıkar? Ey düşkün, sen kısadan hisse almaya bak! 3615
  • ور ندیدش نه از برون نز اندرون ** از حکایت گیر معنی ای زبون‏
  • Kıssaları duyup “Nakış” kelimesine “Ş” harfinin eklendiği gibi o kıssaların suretine bağlanan, dış yüzüne kapılan kişiye benzeme.
  • نه چنان کافسانه‏ها بشنیده بود ** همچو شین بر نقش آن چسبیده بود
  • Dilsiz Dimne, Kelile’ye nasıl söz söyler? Söz söylemekten aciz Dinme, Kelile’ye meramını nasıl anlatırdı?
  • تا همی‏گفت آن کلیله بی‏زبان ** چون سخن نوشد ز دمنه بی‏بیان‏