English    Türkçe    فارسی   

2
579-588

  • Kimde tamah varsa dili tutuk bir hale gelir. Nasıl olur da tamahla göz ve gönül aydınlanır, buna imkân var mı?
  • هر که را باشد طمع الکن شود ** با طمع کی چشم و دل روشن شود
  • Tamahkâr adamın gözünün önünde makam ve altın hayali, gözdeki kıl gibidir. 580
  • پیش چشم او خیال جاه و زر ** همچنان باشد که موی اندر بصر
  • Fakat Hak’la dolu olan sarhoş bundan müstesna. Ona hazineler de versen yine hürdür.
  • جز مگر مستی که از حق پر بود ** گر چه بدهی گنجها او حر بود
  • Sevgiliye kavuşma devletine eren kişinin gözünde bu dünya murdar bir şeyden ibarettir.
  • هر که از دیدار برخوردار شد ** این جهان در چشم او مردار شد
  • Fakat bu sarhoşluktan uzak olan sofi, nihayet hırs yüzünden nursuz, pirsiz bir hale gelir.
  • لیک آن صوفی ز مستی دور بود ** لاجرم در حرص او شب کور بود
  • Hırsa düşkün olan, yüzlerce hikâye dinler de haris kulağına girmez.
  • صد حکایت بشنود مدهوش حرص ** در نیاید نکته‏ای در گوش حرص‏
  • Kadı tellâllarının, bir müflisi şehirde dolaştırarak halka bildirmeleri
  • تعریف کردن منادیان قاضی مفلسی را گرد شهر
  • Evsiz barksız, kimsiz, kimsesiz bir müflis vardır. Zindana düşmüş, amansız bağlara giriftar olmuştu. 585
  • بود شخصی مفلسی بی‏خان و مان ** مانده در زندان وبند بی‏امان‏
  • Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
  • لقمه‏ی زندانیان خوردی گزاف ** بر دل خلق از طمع چون کوه قاف‏
  • Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye kudreti yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı.
  • زهره نه کس را که لقمه‏ی نان خورد ** ز انکه آن لقمه‏ربا کاوش برد
  • Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.
  • هر که دور از دعوت رحمان بود ** او گدا چشم است اگر سلطان بود