English    Türkçe    فارسی   

2
618-627

  • Altmış kişinin yemeği ona yetişmiyor. Ne kadar söylesek vurdumduymazlıktan geliyor.
  • پیش او هیچ است لوت شصت کس ** کر کند خود را اگر گوییش بس‏
  • Yüzlerce hileli tedbirlerle sofraya oturdu mu zindandakilere bir lokma bile kalmıyor.
  • مرد زندان را نیاید لقمه‏ای ** ور به صد حیلت گشاید طعمه‏ای‏
  • Sofra serildi mi o cehennem boğazlı herif hemen gelip oturuyor. Delili de şu: Allah, yiyin dedi! 620
  • در زمان پیش آید آن دوزخ گلو ** حجتش این که خدا گفتا کلوا
  • Üç yıllık kıtlığa benzeyen bu adamdan elaman. Efendimizin ömrü ebedî olsun!
  • زین چنین قحط سه ساله داد داد ** ظل مولانا ابد پاینده باد
  • Ya bu sığırı zindandan defolup gitsin yahut doyması için vakıftan bir maaş tayin edilsin.
  • یا ز زندان تا رود این گاومیش ** یا وظیفه کن ز وقفی لقمه‏ایش‏
  • Ey hem erkeğin, hem kadının memnuniyetini kazanan, bize imdat eyle imdat!”
  • ای ز تو خوش هم ذکور و هم اناث ** داد کن المستغاث المستغاث‏
  • Tatlı sözlü vekil, Kadı’nın yanına gelip halkın şikâyetlerini bir, bir anlattı.
  • سوی قاضی شد وکیل با نمک ** گفت با قاضی شکایت یک به یک‏
  • Kadı, o adamı zindandan çağırttı. Kendi adamlarından da işi tahkik etti. 625
  • خواند او را قاضی از زندان به پیش ** پس تفحص کرد از اعیان خویش‏
  • Zindandakilerin şikâyetlerinde haklı olduklarını anladı.
  • گشت ثابت پیش قاضی آن همه ** که نمودند از شکایت آن رمه‏
  • “ Hemen zindandan git; sahipsiz kalası herif, var evine yıkıl!” dedi.
  • گفت قاضی خیز از این زندان برو ** سوی خانه‏ی مرده‏ریگ خویش شو