English    Türkçe    فارسی   

2
763-772

  • Mademki iş yurdu; apaçık görüş yeridir, tabii iş yurdundan dışarısı da hicap mahallidir.
  • کارگه چون جای روشن دیده‏گی است ** پس برون کارگه پوشیدگی است‏
  • İnatçı Firavun, varlığa yüz tuttu çünkü onun yerini görmüyordu.
  • رو به هستی داشت فرعون عنود ** لاجرم از کارگاهش کور بود
  • Hulâsa kaderi değiştirmek istiyor, kazayı savuşturmak arzusunda bulunuyordu. 765
  • لاجرم می‏خواست تبدیل قدر ** تا قضا را باز گرداند ز در
  • Kaza da o hileciye bıyık altından kıs, kıs gülmekteydi.
  • خود قضا بر سبلت آن حیله‏مند ** زیر لب می‏کرد هر دم ریش‏خند
  • O, Allah’ın hükmünü, Allah’ın takdirini bozmak için yüz binlerce çocuk öldürttü.
  • صد هزاران طفل کشت او بی‏گناه ** تا بگردد حکم و تقدیر اله‏
  • Bu suretle Musa Peygamber’in zuhuruna mâni olmak istiyordu, boyuna binlerce zulüm aldı, binlerce kana girdi.
  • تا که موسای نبی ناید برون ** کرد در گردن هزاران ظلم و خون‏
  • O kadar kan döktü ama Musa, yine doğdu ve onu kahretmek için hazırlandı,
  • آن همه خون کرد و موسی زاده شد ** و ز برای قهر او آماده شد
  • Eğer zevali olmayan Allah’ın sanat yurdunu görseydi eli, ayağı kurur, hile yapamazdı. 770
  • گر بدیدی کارگاه لا یزال ** دست و پایش خشک گشتی ز احتیال‏
  • Musa, onun evinde rahatça yaşadığı halde o, dışarıda beyhude yere çocukları öldürüp durmaktaydı.
  • اندرون خانه‏اش موسی معاف ** و ز برون می‏کشت طفلان را گزاف‏
  • Tenini besleyip yetiştiren; nefsine hizmet eden, sonra da başkalarının kendisine haset ettiğini, düşmanlıkta bulunduğunu sanan kişi gibi.
  • همچو صاحب نفس کاو تن پرورد ** بر دگر کس ظن حقدی می‏برد