English    Türkçe    فارسی   

2
999-1008

  • Tasalanman, dertlenmen; gönlünün o çekişine, isteğine alamettir. O işi yapmamak da sana açıkça can çekişmedir, ölümdür.
  • تاسه‏ی تو شد نشان آن کشش ** بر تو بی‏کاری بود چون جان کنش‏
  • Bu âlem de daimî olarak doğurur, o âlem de. Her sebep anadır, eser çocuğunu meydana getirir. 1000
  • این جهان و آن جهان زاید ابد ** هر سبب مادر اثر از وی ولد
  • Eser doğdu mu ondan da şaşılacak sebepler doğması için sebep haline gelir.
  • چون اثر زایید آن هم شد سبب ** تا بزاید او اثرهای عجب‏
  • Bu sebepler, nesilden nesile yürür gider. Fakat görmek için adamakıllı aydın bir göz lâzım dedi” dedi.
  • این سببها نسل بر نسل است لیک ** دیده‏ای باید منور نیک نیک‏
  • Padişah, onunla konuşurken söz buraya gelince o köleden bir alâmet gördü mü, görmedi mi? Bilmem.
  • شاه با او در سخن اینجا رسید ** یا بدید از وی نشانی یا ندید
  • Hakikati arayan o padişahın, köleden bir nişan, bir alâmet görmesi, hiç de umulmayacak bir şey değil. Fakat gördüğünü söylemek için bize izin yok.
  • گر بدید آن شاه جویا دور نیست ** لیک ما را ذکر آن دستور نیست‏
  • Öbür köle hamamdan gelince padişah, onu da huzuruna çağırdı. 1005
  • چون ز گرمابه بیامد آن غلام ** سوی خویشش خواند آن شاه و همام‏
  • “Sıhhatler olsun, daimi âfiyetler olsun. Ne de lâtif, ne de zarif, ne de güzelsin.
  • گفت صحا لک نعیم دایم ** بس لطیفی و ظریف و خوب رو
  • Yazık, öbür kölenin söyleyip durduğu kötü huyların da olmasa ne olurdu?
  • ای دریغا گر نبودی در تو آن ** که همی‏گوید برای تو فلان‏
  • O zaman yüzünü gören neşeye dalardı. Seni görmek, cihana malik olmaya değerdi” dedi.
  • شاد گشتی هر که رویت دیده‏یی ** دیدنت ملک جهان ارزیدیی‏