English    Türkçe    فارسی   

3
1014-1023

  • Dağlar, sese gelir, Davut’la beraber ırlar, ilahi okur, demir bile avucunda mum gibi yumuşar.
  • کوهها هم لحن داودی کند ** جوهر آهن بکف مومی بود
  • Rüzgâr, Süleyman’ı yüklenir, taşır; deniz Musa ile konuşur. 1015
  • باد حمال سلیمانی شود ** بحر با موسی سخن‌دانی شود
  • Ay, Ahmet’in işaretini emrini anlar, fermanına uyar; ateş, İbrahim’e ağustos gülü olur…
  • ماه با احمد اشارت‌بین شود ** نار ابراهیم را نسرین شود
  • Toprak, Karun’u yılan gibi sömürür, yutar; Hannâne direği akla, fikre sahip olur...
  • خاک قارون را چو ماری در کشد ** استن حنانه آید در رشد
  • Taş, Ahmet’e selâm verir; Dağ Yahya’ya haber yollar…
  • سنگ بر احمد سلامی می‌کند ** کوه یحیی را پیامی می‌کند
  • Hepsi de bunlara “ Biz size karşı duyar, görürüz… sizinle hoşuz, neşeliyiz. Fakat namahremlere karşı susup durmaktayız” derler.
  • ما سمعیعیم و بصیریم و خوشیم ** با شما نامحرمان ما خامشیم
  • Ama siz bir cemada gidiyor, ona yöneliyorsunuz. Artık cematların canına, sırrına nasıl mahrem olursunuz ki? 1020
  • چون شما سوی جمادی می‌روید ** محرم جان جمادان چون شوید
  • Cematlardan can âlemine gidin de âlemin cüzülerinin ahengini duyun!
  • از جمادی عالم جانها روید ** غلغل اجزای عالم بشنوید
  • O vakit cansız şeylerin tespihlerini apaçık duyarsın da tevil vesveselerine kapılmazsın.
  • فاش تسبیح جمادات آیدت ** وسوسه‌ی تاویلها نربایدت
  • Can âleminde kandiller yok da görmek için tevillere yapışıyorsun.
  • چون ندارد جان تو قندیلها ** بهر بینش کرده‌ای تاویلها