- Bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı ey uluların öğündüğü ulu zat?” dedi.
- این طراق از دست من بودست یا ** از قفاگاه تو ای فخر کیا
- Adamcağız dedi ki: “Acıdan kurtulmadım ki bu düşünceye dalayım.
- گفت از درد این فراغت نیستم ** که درین فکر و تفکر بیستم
- Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel! 1385
- تو که بیدردی همی اندیش این ** نیست صاحبدرد را این فکر هین
- Sahabenin ruhlarında Kuran’a karşı fevkalâde bir iştiyak vardı ama aralarında hafız pek azdı.
- در صحابه کم بدی حافظ کسی ** گرچه شوقی بود جانشان را بسی
- Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir, çatlar, dökülür.
- زانک چون مغزش در آگند و رسید ** پوستها شد بس رقیق و واکفید
- Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir.
- قشر جوز و فستق و بادام هم ** مغز چون آگندشان شد پوست کم
- İlmin hakikati de kemâle gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.
- مغز علم افزود کم شد پوستش ** زانک عاشق را بسوزد دوستش
- İstenen, sevilen kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar. 1390
- وصف مطلوبی چو ضد طالبیست ** وحی و برق نور سوزندهی نبیست
- Kadîm olan Allah’ın sıfatları tecelli edince hâdisin sıfatlarını yakar, mahveder.
- چون تجلی کرد اوصاف قدیم ** پس بسوزد وصف حادث را گلیم
- Sahabe arasında birisi Kur’an’ın dörtte birini ezberledi de duyuldu mu, sahabe, bu bizim ulumuzdur derdi.
- ربع قرآن هر که را محفوظ بود ** جل فینا از صحابه میشنود