English    Türkçe    فارسی   

3
1689-1698

  • Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.
  • من شکستم عهد و دانستم بدست ** تا رسید آن شومی جرات بدست
  • Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de! 1690
  • دست ما و پای ما و مغز و پوست ** باد ای والی فدای حکم دوست
  • Bu, bana kısmetmiş! Sana helâl ettim. Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki.
  • قسم من بود این ترا کردم حلال ** تو ندانستی ترا نبود وبال
  • Halimi bilenin, fermanı yürür. Allah emrine itiraz etmek nerede?”
  • و آنک او دانست او فرمان‌رواست ** با خدا سامان پیچیدن کجاست
  • Nice kuş vardır ki uçup tane arar… Boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur.
  • ای بسا مرغی پریده دانه‌جو ** که بریده حلق او هم حلق او
  • Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.
  • ای بسا مرغی ز معده وز مغص ** بر کنار بام محبوس قفص
  • Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur. 1695
  • ای بسا ماهی در آب دوردست ** گشته از حرص گلو ماخوذ شست
  • Nice namuslu, örtülü kadın vardır ki ferciyle boğazının şomluğundan rüsvay olmuştur.
  • ای بسا مستور در پرده بده ** شومی فرج و گلو رسوا شده
  • Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki boğazının yüzünden rüşvet almış, utanıp yüzü sararmıştır.
  • ای بسا قاضی حبر نیک‌خو ** از گلو و رشوتی او زردرو
  • Hattâ Harut’la Marut bile o şarabı tatmışlardır da o şarap, onların göğe çıkmalarına mâni olmuştur.
  • بلک در هاروت و ماروت آن شراب ** از عروج چرخشان شد سد باب