English    Türkçe    فارسی   

3
1812-1821

  • Sel ve nehir gibi denize kadar akıp gitti mi o vakit denize ulaşır, denizle birleşir.
  • متصل گردد به بحر آنگاه او ** ره برد تا بحر همچون سیل و جو
  • Bundan önce halkı davet etse bile bu daveti taklittir. Yolu, varılacak makamı görerek yahut Allah’tan vahiy ve ilhamla, Allah kuvvetiyle değil!”
  • ور کند دعوت به تقلیدی بود ** نه از عیان و وحی تاییدی بود
  • Kadın, “Peki mademki herkese acıyorsun, bu sürünün çobanı gibi sürünün etrafında dönüp dolaşıyorsun demektir.
  • گفت پس چون رحم داری بر همه ** همچو چوپانی به گرد این رمه
  • Ecel cellâdı, oğullarını vurup öldürdüğü halde nasıl oluyor da kendi oğluna ağlamıyorsun? 1815
  • چون نداری نوحه بر فرزند خویش ** چونک فصاد اجلشان زد بنیش
  • Gözyaşları, merhamete delildir, yürek yanmadıkça göz yaşaramaz, neden gözlerinde yaş yok, niçin ağlamıyorsun ya?” dedi.
  • چون گواه رحم اشک دیده‌هاست ** دیده‌ی تو بی نم و گریه چراست
  • Şeyh kadına yüz çevirip dedi ki. “Kocakarı, kış mevsimi, temmuz ayına benzemez.
  • رو به زن کرد و بگفتش ای عجوز ** خود نباشد فصل دی همچون تموز
  • İsterse hepsi ölsün, isterse diri kalsın… Gönül gözünden kaybolmuyorlar ki!
  • جمله گر مردند ایشان گر حی‌اند ** غایب و پنهان ز چشم دل کی‌اند
  • Onları gözümün önünde görüp dururken neden senin gibi yüzümü yırtayım?
  • من چو بینمشان معین پیش خویش ** از چه رو رو را کنم همچون تو ریش
  • Zamanın devranından çıktılar… Çıktılar ama onlar yine benimle beraber, etrafımda oynayıp duruyorlar! 1820
  • گرچه بیرون‌اند از دور زمان ** با من‌اند و گرد من بازی‌کنان
  • Ağlayış ya elemden olur, ya ayrılıktan. Hâlbuki ben aziz sevgililerimle vuslattayım, koşuşup duruyorum.
  • گریه از هجران بود یا از فراق ** با عزیزانم وصالست و عناق