- Ben de o zaman sana gözlerinin nurunu bağışlayacağım ey yaratılışı büyük kişi, diye nida geldi.
- من در آن دم وا دهم چشم ترا ** تا فرو خوانی معظم جوهرا
- Öyle de yaptı Allah’ım, ben ne vakit okumak üzere mushafı elime alır, açarsam,
- همچنان کرد و هر آنگاهی که من ** وا گشایم مصحف اندر خواندن
- Her şeyi bilen, hiçbir işten gafil olmayan o ulu padişah. 1870
- آن خبیری که نشد غافل ز کار ** آن گرامی پادشاه و کردگار
- O tek Allah, gece çırağı gibi gözlerimin nurunu ihsan etmekte”
- باز بخشد بینشم آن شاه فرد ** در زمان همچون چراغ شبنورد
- Allah, ne alırsa ona karşılık ihsanda bulunur. Velî bu sebeple Allah’a itiraz etmez.
- زین سبب نبود ولی را اعتراض ** هرچه بستاند فرستد اعتیاض
- Bağını mı yaktı? Sana bir bağ dolusu üzüm ihsan eder; yas içinde neşe verir.
- گر بسوزد باغت انگورت دهد ** در میان ماتمی سورت دهد
- O elsiz çolağa da el verir, gamlara maden olan kişiye neşeli, sarhoş bir gönül bağışlar.
- آن شل بیدست را دستی دهد ** کان غمها را دل مستی دهد
- Kaybettiğimiz şey büyük ve değerli bir şey bile olsa mademki bize karşılık olarak ihsanlarda bulunuyor, şu halde itiraz etmemize imkân yok. 1875
- لا نسلم و اعتراض از ما برفت ** چون عوض میآید از مفقود زفت
- Ortada ateş olmadığı halde bana hararet verdikten, beni ısıttıktan sonra ateşimi söndürse de razıyım.
- چونک بی آتش مرا گرمی رسد ** راضیم گر آتشش ما را کشد
- Mademki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsun?
- بی چراغی چون دهد او روشنی ** گر چراغت شد چه افغان میکنی
- Bazı veliler, Allah hükümlerine razı olurlar Yarabbi, bu hükmü çevir diye niyaz etmezler
- صفت بعضی اولیا کی راضیاند باحکام و لابه نکنند کی این حکم را بگردان