English    Türkçe    فارسی   

3
2176-2185

  • Dekukî, o kıyıda namaz kıldırmak üzere imam oldu, onlar da arkasında saf olup namaza durdular.
  • آن دقوقی در امامت کرد ساز ** اندر آن ساحل در آمد در نماز
  • İşte güzelim bir cemaat, işte seçilmiş bir imam!
  • و آن جماعت در پی او در قیام ** اینت زیبا قوم و بگزیده امام
  • Namazdayken denizden “ İmdat!” seslerini duydu. Ansızın gözüne bir gemi ilişti.
  • ناگهان چشمش سوی دریا فتاد ** چون شنید از سوی دریا داد داد
  • Gemi, dalgalar arasına düşmüş, belâlara uğramış, perişan bir hale gelmişti.
  • در میان موج دید او کشتیی ** در قضا و در بلا و زشتیی
  • Hem gece, hem bulutlu bir hava, hem de dalga. Bu üç karanlık bir yandan, batma korkusu bir yandan… 2180
  • هم شب و هم ابر و هم موج عظیم ** این سه تاریکی و از غرقاب بیم
  • Fırtına Azrail gibi saldırıyor, dalgalar sağdan soldan hücum edip duruyordu.
  • تند بادی همچو عزرائیل خاست ** موجها آشوفت اندر چپ و راست
  • Gemidekiler, korkudan canlarından olmuşlar gibi feryatlarını göklere çıkarıyorlardı.
  • اهل کشتی از مهابت کاسته ** نعره وا ویلها برخاسته
  • Bağrışıp çağrışıyorlar, başlarını dövüyorlardı. Kâfir ve mülhit… Hepsi de imana gelmişti.
  • دستها در نوحه بر سر می‌زدند ** کافر و ملحد همه مخلص شدند
  • Yüzlerce niyazlarda bulunarak candan ahitler ediyorlar, adaklar adıyorlardı.
  • با خدا با صد تضرع آن زمان ** عهدها و نذرها کرده بجان
  • Karmakarışık işlere dalmış, yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş olanlar bile baş açık secdeye kapanmışlardı. 2185
  • سر برهنه در سجود آنها که هیچ ** رویشان قبله ندید از پیچ پیچ