English    Türkçe    فارسی   

3
2278-2287

  • Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı.
  • از خیال سیم و زر چون زر نبود ** دامن صدقت درید و غم فزود
  • Akıl, el atıp da eteklerini tutmadıkça çocuklar, taşın taş olduğunu nasıl görürler?
  • کی نماید کودکان را سنگ سنگ ** تا نگیرد عقل دامنشان به چنگ
  • İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil. O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz, o devlet ümit ile rica ile bulunmaz! 2280
  • پیر عقل آمد نه آن موی سپید ** مو نمی‌گنجد درین بخت و امید
  • O cemaatin, Dekukî’nin dua ve şefaatini hoş görmeyip uçması, gayp perdesi altında gizlenmesi Dekukî’ini, havaya mı çıktılar, yere mi geçtiler diye şaşırıp kalması
  • انکار کردن آن جماعت بر دعا و شفاعت دقوقی و پریدن ایشان و ناپیدا شدن در پرده‌ی غیب و حیران شدن دقوقی کی در هوا رفتند یا در زمین
  • O gemi kurtuldu, murat hâsıl oldu, o cemaatin namazı da tamamlandı.
  • چون رهید آن کشتی و آمد بکام ** شد نماز آن جماعت هم تمام
  • Onlar, birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. “Baba, bu aramızdaki herzevekil kim acaba” diyorlardı.
  • فجفجی افتادشان با همدگر ** کین فضولی کیست از ما ای پدر
  • Her biri, öbürüne gizlice söz söylüyordu. Dekukî’nin arkasında olduklarından görünmüyorlardı.
  • هر یکی با آن دگر گفتند سر ** از پس پشت دقوقی مستتر
  • Her biri, ben şimdiye kadar böyle bir duayı ne içimden geçirdim, ne dilime getirdim demekteydi.
  • گفت هر یک من نکردستم کنون ** این دعا نه از برون نه از درون
  • Birisi, “Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor; 2285
  • گفت مانا این امام ما ز درد ** بوالفضولانه مناجاتی بکرد
  • Öbürü” Canım dostum, bana da öyle geliyor.
  • گفت آن دیگر که ای یار یقین ** مر مرا هم می‌نماید این چنین
  • O bir boşboğazmış, canı sıkılınca Allah’ın dileğine itiraz etti galiba” diyordu.
  • او فضولی بوده است از انقباض ** کرد بر مختار مطلق اعتراض