English    Türkçe    فارسی   

3
2588-2597

  • Fakat ahmağın gönlüne yüz binlerce kere okudum, fayda vermedi.
  • خواندم آن را بر دل احمق بود ** صد هزاران بار و درمانی نشد
  • Mermer bir kaya kesildi, ona tesir bile etmedi. Âdeta kuma döndü, ondan bir şey bitmesine imkân yok!”
  • سنگ خارا گشت و زان خو بر نگشت ** ریگ شد کز وی نروید هیچ کشت
  • Adam, “Allah adının köre, sağıra ölüye tesir edip de ahmağa tesir ermemesinin hikmeti ne? 2590
  • گفت حکمت چیست کنجا اسم حق ** سود کرد اینجا نبود آن را سبق
  • Onlar da illet, bu da illet... Neden onlara tesir ediyor da buna tesir etmiyor?” dedi.
  • آن همان رنجست و این رنجی چرا ** او نشد این را و آن را شد دوا
  • İsa dedi ki. “Ahmaklık, Allah kahrıdır. Hastalık, körlük, kahır değildir, bir iptilâdır.
  • گفت رنج احمقی قهر خداست ** رنج و کوری نیست قهر آن ابتلاست
  • İptilâ, acınacak bir illettir, ona kul da acır, Allah da… Fakat ahmaklık, öyle bir illettir ki ahmağa da mazarrat verir, onunla konuşana da!
  • ابتلا رنجیست کان رحم آورد ** احمقی رنجیست کان زخم آورد
  • Ahmağa vurulan dağ, Allah mührüdür. Ona bir çare bulmanın imkânı yok!”
  • آنچ داغ اوست مهر او کرده است ** چاره‌ای بر وی نیارد برد دست
  • İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü! 2595
  • ز احمقان بگریز چون عیسی گریخت ** صحبت احمق بسی خونها که ریخت
  • Hava, suyu yavaş yavaş çeker, alır ya… Ahmak da dininizi böyle çalar, böyle alır işte.
  • اندک اندک آب را دزدد هوا ** دین چنین دزدد هم احمق از شما
  • Kıçının altına taş koymuş adamın harareti nasıl gider, o adam nasıl soğuk alırsa ahmak da sizden harareti, aşkı iştiyakı çalar, size soğukluk verir!
  • گرمیت را دزدد و سردی دهد ** همچو آن کو زیر کون سنگی نهد