- O hasetçi, bizim anamızın, babamızın tacını tahtını bile el çabukluğuyla kapıverdi;
- مادر و بابای ما را آن حسود ** تاج و پیرایه بچالاکی ربود
- Onları, oracıkta, çırılçıplak, ağlayıp inler bir halde hor hakir bırakıverdi. Âdem, yıllarca zarı zarı ağladı.
- کردشان آنجا برهنه و زار و خوار ** سالها بگریست آدم زار زار
- Neden âsiler defterine kaydedildim diye öyle bir ağladı ki gözyaşlarının aktığı yerlerde nebatlar bitti!
- که ز اشک چشم او رویید نبت ** که چرا اندر جریدهی لاست ثبت
- Bir bak da hilebazlığını anla… Öyle bir ulu bile, onun hilesi yüzünden saçını, saklını yoldu. 2855
- تو قیاسی گیر طراریش را ** که چنان سرور کند زو ریش را
- Ey balçığa tapanlar, onun şerrinden amanın aman… Onun kafasına “Lâ havle” kılıcını vurmaya bakın!
- الحذر ای گلپرستان از شرش ** تیغ لا حولی زنید اندر سرش
- Pusudan sizi görüp durur, fakat siz onu görmezsiniz, gaflet etmeyin sakın!
- کو همیبیند شما را از کمین ** که شما او را نمیبینید هین
- Avcı, daima taneler saçar… Saçtığı taneler görünür de yapacağı kötülük görünmez.
- دایما صیاد ریزد دانهها ** دانه پیدا باشد و پنهان دغا
- Nerede tane görürsen sakın oradan. Sakın da tuzağa düşme, kolun, kanadın bağlanmasın!
- هر کجا دانه بدیدی الحذر ** تا نبندد دام بر تو بال و پر
- Taneyi bırakan kuş, o hilesiz, düzensiz ovanın tanelerini yer, doyar. 2860
- زانک مرغی کو بترک دانه کرد ** دانه از صحرای بی تزویر خورد
- Ona kani olduğundan uzaktan kurtulur; hiçbir tuzağa düşmez; kolu kanadı bağlanmaz.
- هم بدان قانع شد و از دام جست ** هیچ دامی پر و بالش را نبست
- Hırs yüzünden havasına uyan ve ihtiyatı bırakan kuşun akıbeti
- وخامت کار آن مرغ کی ترک حزم کرد از حرص و هوا