- Bir bak da hilebazlığını anla… Öyle bir ulu bile, onun hilesi yüzünden saçını, saklını yoldu. 2855
- تو قیاسی گیر طراریش را ** که چنان سرور کند زو ریش را
- Ey balçığa tapanlar, onun şerrinden amanın aman… Onun kafasına “Lâ havle” kılıcını vurmaya bakın!
- الحذر ای گلپرستان از شرش ** تیغ لا حولی زنید اندر سرش
- Pusudan sizi görüp durur, fakat siz onu görmezsiniz, gaflet etmeyin sakın!
- کو همیبیند شما را از کمین ** که شما او را نمیبینید هین
- Avcı, daima taneler saçar… Saçtığı taneler görünür de yapacağı kötülük görünmez.
- دایما صیاد ریزد دانهها ** دانه پیدا باشد و پنهان دغا
- Nerede tane görürsen sakın oradan. Sakın da tuzağa düşme, kolun, kanadın bağlanmasın!
- هر کجا دانه بدیدی الحذر ** تا نبندد دام بر تو بال و پر
- Taneyi bırakan kuş, o hilesiz, düzensiz ovanın tanelerini yer, doyar. 2860
- زانک مرغی کو بترک دانه کرد ** دانه از صحرای بی تزویر خورد
- Ona kani olduğundan uzaktan kurtulur; hiçbir tuzağa düşmez; kolu kanadı bağlanmaz.
- هم بدان قانع شد و از دام جست ** هیچ دامی پر و بالش را نبست
- Hırs yüzünden havasına uyan ve ihtiyatı bırakan kuşun akıbeti
- وخامت کار آن مرغ کی ترک حزم کرد از حرص و هوا
- Bir kuş, bir duvarın üstüne kondu, tuzaktaki taneleri gördü.
- باز مرغی فوق دیواری نشست ** دیده سوی دانه دامی ببست
- Bir ovaya bakıyordu, gönlü orasını çekmekteydi; bir de tanelere bakıyordu, hırsı kendisini oraya sürüklemekteydi.
- یک نظر او سوی صحرا میکند ** یک نظر حرصش به دانه میکشد
- Bu iki istek arasında çırpındı, durdu… Nihayet aklı başından gitti; tanelere tamah etti, uzağa düştü!
- این نظر با آن نظر چالیش کرد ** ناگهانی از خرد خالیش کرد