English    Türkçe    فارسی   

3
289-298

  • Orada karar eder, başka bir kapıya gitmez.
  • هم بر آن در باشدش باش و قرار ** کفر دارد کرد غیری اختیار
  • Oraya bir garip köpek gelse oradaki köpekler, onu gece gündüz tedibederler. 290
  • ور سگی آید غریبی روز و شب ** آن سگانش می‌کنند آن دم ادب
  • İlk konağına git. Oradan nimetlendin, o nimetin hakkı, gönlünü oraya rehin etmendir derler.
  • که برو آنجا که اول منزلست ** حق آن نعمت گروگان دلست
  • Yerine git, o nimetin hakkını bundan fazla terk etme diye onu ısırırlar.
  • می‌گزندش که برو بر جای خویش ** حق آن نعمت فرو مگذار بیش
  • Sen de gönül ve gönül ehlinin kapısından bir hayli âbıhayat içtin, gözlerin açıldı.
  • از در دل و اهل دل آب حیات ** چند نوشیدی و وا شد چشمهات
  • Canın, ehlin diller gönlünden nice şükür, vecit ve kendinden geçiş gıdaları yedi.
  • بس غذای سکر و وجد و بی‌خودی ** از در اهل دلان بر جان زدی
  • Sonra da yine hırs yüzünden bu kapıyı bıraktın, hırs yüzünden her dükkânın etrafında dönüp dolaşmadasın. 295
  • باز این در را رها کردی ز حرص ** گرد هر دکان همی‌گردی ز حرص
  • O çömleği yağlı ihsan sahiplerinin kapısına, arda kalasıca bir tirit için koşup duruyorsun.
  • بر در آن منعمان چرب‌دیگ ** می‌دوی بهر ثرید مردریگ
  • Bil ki can, asıl burada yağlanır, ümitsiz bir hâle düşenin işi burada düzelir.
  • چربش اینجا دان که جان فربه شود ** کار نااومید اینجا به شود
  • Hastaların, duasıyla şifa dilemek, şifa bulmak için her sabah İsa aleyhisselam’ın ibadet ettiği yerin kapısına toplanmaları
  • جمع آمدن اهل آفت هر صباحی بر در صومعه‌ی عیسی علیه السلام جهت طلب شفا به دعای او
  • İsa’nın ibadet yeri, gönül ehlinin sofrasıdır. Kendine gel, kendine ey derde müptelâ, sakın bu kapıyı bırakma.
  • صومعه‌ی عیسیست خوان اهل دل ** هان و هان ای مبتلا این در مهل