- Çölde bir Arap kervanı susuz kalmış, yağmursuzluktan kırbalarında bir damlacık olsun su kalmamıştı. 3130
- اندر آن وادی گروهی از عرب ** خشک شد از قحط بارانشان قرب
- Bütün kervan, o çöl ortasında bunalmış, ölüm haline gelmişti.
- در میان آن بیابان مانده ** کاروانی مرگ خود بر خوانده
- Ansızın o iki dünyanın imdadına yetişen Mustafa, onların imdadına erişmek üzere yoldan çıkageldi.
- ناگهانی آن مغیث هر دو کون ** مصطفی پیدا شد از ره بهر عون
- Çölde, o sarp ve sonsuz yolda, o kızgın kumların üstünde bunalıp kalmış olan o kalabalık kervanı gördü.
- دید آنجا کاروانی بس بزرگ ** بر تف ریگ و ره صعب و سترگ
- Develerinin dilleri, ağızlarından çıkmış; adamlar, taraf taraf kumlara serilmiş kalmıştı!
- اشترانشان را زبان آویخته ** خلق اندر ریگ هر سو ریخته
- Bu hali görünce acıdı, “Kalkın, bir kaçınız derhal o kum yığınına doğru koşun! 3135
- رحمش آمد گفت هین زوتر روید ** چند یاری سوی آن کثبان دوید
- Orada zenci bir köle kırbayla beyine su götürüyor.
- گر سیاهی بر شتر مشک آورد ** سوی میر خود به زودی میبرد
- O zenci deveciyi devesiyle beraber ister istemez tutup bana getirin “ dedi.
- آن شتربان سیه را با شتر ** سوی من آرید با فرمان مر
- Birkaç kişi, kalkıp kum tepesine doğru koştular. Bir müddet sonra hakikaten dediği gibi,
- سوی کثبان آمدند آن طالبان ** بعد یکساعت بدیدند آنچنان
- Zenci bir kul gördüler, kırbasını doldurmuş, devesine binmiş, beyine su götürüyordu.
- بندهای میشد سیه با اشتری ** راویه پر آب چون هدیهبری