- Tasavvuf nedir diye bir uluya sordular da dedi ki: Sıkıntı zamanı, gönülde neşe, ferah bulmak!
- ما التصوف قال وجدان الفرح ** فی الفاد عند اتیان الترح
- Allah’ın verdiği mihnet ve cefayı da Peygamber’in pabucunu kapan tavşancıl say.
- آن عقابش را عقابی دان که او ** در ربود آن موزه را زان نیکخو
- Tavşancıl, Peygamber’in ayağını yılan sokmasın diye pabucu kaptı, toza, toprağa bulanmamış akla ne mutlu!
- تا رهاند پاش را از زخم مار ** ای خنک عقلی که باشد بی غبار
- Allah, “Kaybettiğiniz şeylere eseflenmeyin, hatta kurt gelse de keçinizi yese bile“ buyurdu.
- گفت لا تاسوا علی ما فاتکم ** ان اتی السرحان واردی شاتکم
- O belâ, daha büyük belâları defetmek, o ziyan daha dehşetli ziyanları menetmek içindir. 3265
- کان بلا دفع بلاهای بزرگ ** و آن زیان منع زیانهای سترگ
- Bir adamın, Musa’dan hayvanların, kuşların dillerini öğrenmeyi istemesi
- استدعاء آن مرد از موسی زبان بهایم با طیور
- Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum.
- گفت موسی را یکی مرد جوان ** که بیاموزم زبان جانوران
- Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım.
- تا بود کز بانگ حیوانات و دد ** عبرتی حاصل کنم در دین خود
- Çünkü Âdemoğulları’nın bütün sözleri, suya, ekmeğe, şana, şerefe ait.
- چون زبانهای بنی آدم همه ** در پی آبست و نان و دمدمه
- Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!“
- بوک حیوانات را دردی دگر ** باشد از تدبیر هنگام گذر
- Musa, “Hadi efendim, hadi… Vazgeç bu hevesten… Bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var. 3270
- گفت موسی رو گذر کن زین هوس ** کین خطر دارد بسی در پیش و پس