English    Türkçe    فارسی   

3
3393-3402

  • Bu fena dünya, varlık dünyası değil. Sonunda yine ölecek değil mi… âriyet dirilmede ne fayda var?
  • این فناجا چون جهان بود نیست ** بازگشت عاریت بس سود نیست
  • Sen, şimdi onlara, gözlerden gizli olan “Ledeyna muhdarun“ yurdunda rahmet saç!“ dedi.
  • رحمتی افشان بر ایشان هم کنون ** در نهان‌خانه‌ی لدینا محضرون
  • Ey insan, cisim ve mal ziyanı, cana faydadır canı vebalden kurtarır. 3395
  • تابدانی که زیان جسم و مال ** سود جان باشد رهاند از وبال
  • Sen de riyazata canla, başla müşteri ol. Tenini riyazata verdin mi canını kurtardın demektir.
  • پس ریاضت را به جان شو مشتری ** چون سپردی تن به خدمت جان بری
  • Ey bahtı yaver kişi, gönlüne ihtiyatsız riyazat isteği gelirse secdeye baş koy, şükranelikler ver.
  • ور ریاضت آیدت بی اختیار ** سر بنه شکرانه ده ای کامیار
  • Mademki Allah, o riyazat isteğini verdi, şükürler et. O istek, sana kendiliğinden gelmedi, seni “Kün“ emriyle riyazata çekti.
  • چون حقت داد آن ریاضت شکر کن ** تو نکردی او کشیدت ز امر کن
  • Çocuğu yaşamayan kadının ağlayıp inlemesi, “Bu, senin riyazatına karşılıktır, senin için, mücahitlerin cihadına mukabildir” diye cevap gelmesi
  • حکایت آن زنی کی فرزندش نمی‌زیست بنالید جواب آمد کی آن عوض ریاضت تست و به جای جهاد مجاهدانست ترا
  • Bir kadın vardı, her yıl bir çocuk doğururdu. Fakat çocuk, altı aydan fazla yaşamazdı.
  • آن زنی هر سال زاییدی پسر ** بیش از شش مه نبودی عمرور
  • Üç aylıkken yahut dört aylıkken ölür giderdi. Kadın feryat ederek dedi ki: Yarabbi, 3400
  • یاسه مه یا چار مه گشتی تباه ** ناله کرد آن زن که افغان ای اله
  • Bu çocuklar, bana dokuz ay yük oluyor, üç aycağız da ferahlık veriyor. Bana verdiğin nimet eleği sağmadan da tez geçip gidiveriyor!“
  • نه مهم بارست و سه ماهم فرح ** نعمتم زوتر رو از قوس قزح
  • Allah erlerine ağlayıp yalvarmakta, çocuklarının ölümünden şikâyet etmekteydi.
  • پیش مردان خدا کردی نفیر ** زین شکایت آن زن از درد نذیر