English    Türkçe    فارسی   

3
3686-3695

  • Buhara’da Sadr-ı Cihan’ın kulu bir töhmete uğradı, mevkiinde düştü, gizlenmeye mecbur oldu.
  • در بخارا بنده‌ی صدر جهان ** متهم شد گشت از صدرش نهان
  • On yıl gâh Horasan’da, gâh Kuhistan ve gâh Deşt’te başıboş bir halde gezip dolaştı.
  • مدت ده سال سرگردان بگشت ** گه خراسان گه کهستان گاه دشت
  • On yıl sonra iştiyaktan takati kalmadı, ayrılık günleri sabrını tüketti.
  • از پس ده سال او از اشتیاق ** گشت بی‌طاقت ز ایام فراق
  • Dedi ki artık ayrılığa tahammülüm kalmadı. Sabır, insanı küstahlıktan alıkoyabilir mi hiç?
  • گفت تاب فرقتم زین پس نماند ** صبر کی داند خلاعت را نشاند
  • Ayrılık yüzünden bu topraklar bile çoraklaşır… Sular bile sararır, kokar, bulanır! 3690
  • از فراق این خاکها شوره بود ** آب زرد و گنده و تیره شود
  • Adamın canına can katan rüzgâr, ufunetli bir hale gelir, veba kesilir… Ateş kül haline gelir, savrulur!
  • باد جان‌افزا وخم گردد وبا ** آتشی خاکستری گردد هبا
  • Cennet gibi olan bağlar, bahçeler sararır solar, yapraklar kurur, dökülür… Bir hastalık yurdu olur!
  • باغ چون جنت شود دار المرض ** زرد و ریزان برگ او اندر حرض
  • Her şeyi anlayan akıl bile olsa dostların ayrılığıyla yayı kırılmış okçuya döner.
  • عقل دراک از فراق دوستان ** همچو تیرانداز اشکسته کمان
  • Cehennem bile ayrılık yüzünden, gençlik çağına hasret çeken ihtiyarın titrediği titrer, yandığı gibi yanar kavrulur.
  • دوزخ از فرقت چنان سوزان شدست ** پیر از فرقت چنان لرزان شدست
  • Kıvılcım gibi insanı yakan, mahveden ayrılığı kıyamete kadar anlatsam yine yüz binde birini olsun anlatamam. 3695
  • گر بگویم از فراق چون شرار ** تا قیامت یک بود از صد هزار