English    Türkçe    فارسی   

3
3861-3870

  • İştiyakından çölün kumları, ona ipek geliyor, Ceyhun’un suyu küçücük bir şey görünüyordu!
  • ریگ آمون پیش او همچون حریر ** آب جیحون پیش او چون آبگیر
  • Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
  • آن بیابان پیش او چون گلستان ** می‌فتاد از خنده او چون گل‌ستان
  • Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
  • در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
  • “Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
  • ای بخارا عقل‌افزا بوده‌ای ** لیکن ازمن عقل و دین بربوده‌ای
  • Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi. 3865
  • بدر می‌جویم از آنم چون هلال ** صدر می‌جویم درین صف نعال
  • Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
  • چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
  • Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
  • ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
  • Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
  • بر سر و رویش گلابی می‌زدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
  • O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
  • او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
  • Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok! 3870
  • تو فسرده درخور این دم نه‌ای ** با شکر مقرون نه‌ای گرچه نیی