English    Türkçe    فارسی   

3
396-405

  • Onlar mazlûmlar için kuyu kazdılar ama kazdıkları kuyuya kendileri düştüler, ah etmeye başladılar.
  • بهر مظلومان همی‌کندند چاه ** در چه افتادند و می‌گفتند آه
  • Yusufların derilerini yüzdüler, fakat kendi yaptıklarını birer birer buldular.
  • پوستین یوسفان بکشافتند ** آنچ می‌کردند یک یک یافتند
  • O Yusuf kimdir? Senin Hak arayan gönlün. O gönül, bir esir gibi senin yurdunda bağlıdır.
  • کیست آن یوسف دل حق‌جوی تو ** چون اسیری بسته اندر کوی تو
  • Bir Cebrail’i direğe bağlamış, koluna, kanadına yüzlerce yara açmış, perişan etmişsin de.
  • جبرئیلی را بر استن بسته‌ای ** پر و بالش را به صد جا خسته‌ای
  • Sonra da önüne kebap olmuş dana getiriyor, bazan da onu samanlığa götürüp 400
  • پیش او گوساله بریان آوری ** گه کشی او را به کهدان آوری
  • Hadi ye, işte bizim yağlı gıdamız budur diyorsun. Hâlbuki ona Allah vuslatından başka gıda yoktur.
  • که بخور اینست ما را لوت و پوت ** نیست او را جز لقاء الله قوت
  • O dertlere düşmüş zavallı da bu işkenceden bu sınanmadan kırılıp senden Allah’a şikâyet ederek der ki:
  • زین شکنجه و امتحان آن مبتلا ** می‌کند از تو شکایت با خدا
  • “ arabbi, bu kocamış kurttan elâman.” Allah da ona “Sabret, işte vakit geldi.
  • کای خدا افغان ازین گرگ کهن ** گویدش نک وقت آمد صبر کن
  • Haberi olmayan her kişiden öcünü alacağım” der. Feryada erişen Allah’tan başka kim feryada erişir ki.
  • داد تو وا خواهم از هر بی‌خبر ** داد کی دهد جز خدای دادگر
  • O “Yarabbi, yüzünün ayrılığından sabrım bitti. 405
  • او همی‌گوید که صبرم شد فنا ** در فراق روی تو یا ربنا