- Bu şahit, kadıdan gelen adam gibidir. “Gel kadı, seni mahkemeye istiyor” der.
- چون پیادهی قاضی آمد این گواه ** که همیخواند ترا تا حکم گاه
- Ondan kaçıp kurtulmak için bir mühlet istersin. Verirse ne âlâ… Vermezse “Olmaz, hadi kalk” diye emreder.
- مهلتی میخواهی از وی در گریز ** گر پذیرد شد و گرنه گفت خیز
- Mühlet istemen, mühlet alman ilâçlardır, tedavidir. Âdeta ten hırkasını yamalarla yamarsın!
- جستن مهلت دوا و چارهها ** که زنی بر خرقهی تن پارهها
- Fakat nihayet bir sabah kızgın bir hale gelir. “ Bu mühlet niceye bir sürecek? Utan artık!” der.
- عاقبت آید صباحی خشموار ** چند باشد مهلت آخر شرم دار
- Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste! 3990
- عذر خود از شه بخواه ای پرحسد ** پیش از آنک آنچنان روزی رسد
- Atını karanlıklara süren adam, gönlünü o nurdan tamamıyla ayırır.
- وانک در ظلمت براند بارگی ** برکند زان نور دل یکبارگی
- Şahdan da kaçar, şahitten de, götürmek istediği yerden de. Çünkü o şahit, onu kazaya, hükme davet etmektedir.
- میگریزد از گوا و مقصدش ** کان گوا سوی قضا میخواندش
- Mescid halkının bir kere daha geceleyin o mescide kalmak istemesini kınamaları
- دیگر باره ملامت کردن اهل مسجد مهمان را از شب خفتن در آن مسجد
- Ahali dedi ki: “Babayiğitlik satma, yürü… bu sevdadan vazgeç de elbisen de burada rehin kalmasın, canın da!
- قوم گفتندش مکن جلدی برو ** تا نگردد جامه و جانت گرو
- Burada gecelemek, uzaktan kolay görünür ama bu geçit sonunda güçleşir!
- آن ز دور آسان نماید به نگر ** که به آخر سخت باشد رهگذر
- Nice kişiler vardır ki kasınır, böbürlenir... Fakat elem ve ıstırap zamanında yapışacak, el atacak bir şey arar! 3995
- خویشتن آویخت بس مرد و سکست ** وقت پیچاپیچ دستآویز جست