English    Türkçe    فارسی   

3
3988-3997

  • Mühlet istemen, mühlet alman ilâçlardır, tedavidir. Âdeta ten hırkasını yamalarla yamarsın!
  • جستن مهلت دوا و چاره‌ها ** که زنی بر خرقه‌ی تن پاره‌ها
  • Fakat nihayet bir sabah kızgın bir hale gelir. “ Bu mühlet niceye bir sürecek? Utan artık!” der.
  • عاقبت آید صباحی خشم‌وار ** چند باشد مهلت آخر شرم دار
  • Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste! 3990
  • عذر خود از شه بخواه ای پرحسد ** پیش از آنک آنچنان روزی رسد
  • Atını karanlıklara süren adam, gönlünü o nurdan tamamıyla ayırır.
  • وانک در ظلمت براند بارگی ** برکند زان نور دل یکبارگی
  • Şahdan da kaçar, şahitten de, götürmek istediği yerden de. Çünkü o şahit, onu kazaya, hükme davet etmektedir.
  • می‌گریزد از گوا و مقصدش ** کان گوا سوی قضا می‌خواندش
  • Mescid halkının bir kere daha geceleyin o mescide kalmak istemesini kınamaları
  • دیگر باره ملامت کردن اهل مسجد مهمان را از شب خفتن در آن مسجد
  • Ahali dedi ki: “Babayiğitlik satma, yürü… bu sevdadan vazgeç de elbisen de burada rehin kalmasın, canın da!
  • قوم گفتندش مکن جلدی برو ** تا نگردد جامه و جانت گرو
  • Burada gecelemek, uzaktan kolay görünür ama bu geçit sonunda güçleşir!
  • آن ز دور آسان نماید به نگر ** که به آخر سخت باشد ره‌گذر
  • Nice kişiler vardır ki kasınır, böbürlenir... Fakat elem ve ıstırap zamanında yapışacak, el atacak bir şey arar! 3995
  • خویشتن آویخت بس مرد و سکست ** وقت پیچاپیچ دست‌آویز جست
  • Savaştan önce halkın gönlüne iyi ve kötü hayal kolay görünür.
  • پیشتر از واقعه آسان بود ** در دل مردم خیال نیک و بد
  • Fakat adam savaşa girdi mi iş o zaman sarpa sarar!
  • چون در آید اندرون کارزار ** آن زمان گردد بر آنکس کار زار