- Mahrem yok ki açıkça söyleyeyim… Sükût ettim; Allah hakikate uygun olanı daha iyi bilir.
- نیست محرم تا بگویم بینفاق ** تن زدم والله اعلم بالوفاق
- Malla beden, hemencecik eriyip giden kardır. Fakat satılığa çıkarılınca onların alıcısı Allah’tır. 4115
- مال و تن برفاند ریزان فنا ** حق خریدارش که الله اشتری
- Bu kar, sana neden paradan daha iyi geliyor, bilir misin? Şüphedesin, yakinin yok da ondan.
- برفها زان از ثمن اولیستت ** که هیی در شک یقینی نیستت
- Behey aşağılık adam, bu sendeki zan, ne acayip zan ki yakin bahçesinde hiç uçmuyor.
- وین عجب ظنست در تو ای مهین ** که نمیپرد به بستان یقین
- Oğul, her şüphe, yakına susamıştır. Şüphe arttıkça yakına ulaşmak için daha ziyade çırpınır, kol kanat açar, uçmaya çalışır...
- هر گمان تشنهی یقینست ای پسر ** میزند اندر تزاید بال و پر
- İlim mertebesine ulaştı mı kanadı ayak kesilir, gayri uçmaya ihtiyacı kalmaz. Çünkü bilgisi yakın kokusunu almaya başlamıştır.
- چون رسد در علم پس پر پا شود ** مر یقین را علم او بویا شود
- Çünkü bu sınanmış yolda ilim yakından aşağıdır, şüphe yukarı. 4120
- زانک هست اندر طریق مفتتن ** علم کمتر از یقین و فوق ظن
- Bil ki ilim, yakını arar. Yakin de apaçık görüşü…
- علم جویای یقین باشد بدان ** و آن یقین جویای دیدست و عیان
- Elhâkümü suresinde “Kellâ lev ta’lemune” den sonrasını oku da bunu ara, bul, anla.
- اندر الهیکم بجو این را کنون ** از پس کلا پس لو تعلمون
- Ey bilgi sahibi, bilgi insanı görüşe götürür. Dünyadakiler yakin sahibi olsalardı cehennemi gözleriyle görürlerdi.
- میکشد دانش ببینش ای علیم ** گر یقین گشتی ببینندی جحیم