English    Türkçe    فارسی   

3
415-424

  • Köylünün haber üstüne haber salması, nihayet şehirlinin duru suyunu bulandırdı. 415
  • از پیام اندر پیام او خیره شد ** تا زلال حزم خواجه تیره شد
  • Bir taraftan da çocukları neşeyle “Baba, gezer oynarız, ne olur?” demeye başladılar.
  • هم ازینجا کودکانش در پسند ** نرتع و نلعب بشادی می‌زدند
  • Yusuf gibi. Onu da “Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı.
  • همچو یوسف کش ز تقدیر عجب ** نرتع و نلعب ببرد از ظل آب
  • O oyun değil, canlı oynayış… Hile, düzen, hainlik.
  • آن نه بازی بلک جانبازیست آن ** حیله و مکر و دغاسازیست آن
  • Seni dostundan ayıran sözü dinleme sözde ziyan vardır, ziyan!
  • هرچه از یارت جدا اندازد آن ** مشنو آن را کان زیان دارد زیان
  • Hatta o sözde sad edenler sad vefkının faydası bile olsa aldırış etme. Altın için hazineyi bırakma yoksul! 420
  • گر بود آن سود صد در صد مگیر ** بهر زر مگسل ز گنجور ای فقیر
  • Şunu dinle, Allah, Peygamber’in eshabına iyi, kötü nice şeyler söyleyip kaç kere hitabetti.
  • این شنو که چند یزدان زجر کرد ** گفت اصحاب نبی را گرم و سرد
  • Çünkü kıtlık yılında davul sesini duyunca Cuma namazını hemencecik bırakıverdiler.
  • زانک بر بانگ دهل در سال تنگ ** جمعه را کردند باطل بی درنگ
  • Başkaları daha ucuza almasınlar, o alışverişle bizim kârımızı onlar elde etmesinler dediler.
  • تا نباید دیگران ارزان خرند ** زان جلب صرفه ز ما ایشان برند
  • Peygamber, namazda kendini tamamıyla niyaza vermiş iki üç yoksulla kalakaldı.
  • ماند پیغامبر بخلوت در نماز ** با دو سه درویش ثابت پر نیاز