- Allah’a lâyık olan pak nurun şulesi, ona ulaşanlara nur görünür ama ondan uzak kalanlara ateş gibidir.
- شکل شعلهی نور پاک سازوار ** حاضران را نور و دوران را چو نار
- O âşığın Sadr-ı Cihan’la buluşması
- ملاقات آن عاشق با صدر جهان
- O Buhara’lı âşık da kendisini muma atmıştı. O zahmet, aşkı yüzünden kendine kolay gelmekteydi.
- آن بخاری نیز خود بر شمع زد ** گشته بود از عشقش آسان آن کبد
- Her şeyi yakıp yandıran ahı, göklere yüceliyordu. Sadr-ı Cihan’ın gönlüne merhamet gelmişti.
- آه سوزانش سوی گردون شده ** در دل صدر جهان مهر آمده
- O bir suç işledi, biz de o suçu gördük. Fakat “Ey Allah, acaba o avaremizin hali nasıl?
- گفته با خود در سحرگه کای احد ** حال آن آوارهی ما چون بود
- Bir seher vakti kendi kendisine diyordu ki merhametimizi adamakıllı bilmiyordu ki. 4380
- او گناهی کرد و ما دیدیم لیک ** رحمت ما را نمیدانست نیک
- Suçlu kişinin gönlüne bizden bir korkudur var… Fakat korkusunda yüzlerce ümit gizli.
- خاطر مجرم ز ما ترسان شود ** لیک صد اومید در ترسش بود
- Ben utanmayan ve korkmayan kişiyi korkuturum. Zaten benden korkanı neye korkutayım.
- من بترسانم وقیح یاوه را ** آنک ترسد من چه ترسانم ورا
- Ateş, soğuk tencerenin altına konur; kaynayan coşkunluğundan baştan çıkan tencerenin altına değil!
- بهر دیگ سرد آذر میرود ** نه بدان کز جوش از سر میرود
- Benden emin olanları bilgimle korkuturum; korkanlarınsa korkularını teskin ederim.
- آمنان را من بترسانم به علم ** خایفان را ترس بردارم به حلم
- Ben yamacıyım, yamanması icap eden yeri yamarım. Herkese nabzına göre şerbet veririm. 4385
- پارهدوزم پاره در موضع نهم ** هر کسی را شربت اندر خور دهم