English    Türkçe    فارسی   

3
4610-4619

  • Canım, imanın böyle değilse kâmil değildir demek… Yürü, dini tamamlamaya savaş! 4610
  • گر نشد ایمان تو ای جان چنین ** نیست کامل رو بجو اکمال دین
  • Hangi işe girişirsin de o işte sana ölüm bile hoş gelirse sevdiğin iş, işte o iştir.
  • هر که اندر کار تو شد مرگ‌دوست ** بر دل تو بی کراهت دوست اوست
  • Ölümün kötülüğümü gitti mi zaten artık o ölüm, değildir, ölümün bir suretidir, bir göçmeden ibarettir, o.
  • چون کراهت رفت آن خود مرگ نیست ** صورت مرگست و نقلان کردنیست
  • Ölümdeki kötülük gitti mi ölümde fayda var demektir. Gayri dosdoğru anlaşıldı ki ölüm geçti gitti!
  • چون کراهت رفت مردن نفع شد ** پس درست آید که مردن دفع شد
  • Sevgili dediğin bir Hak’tır, bir de Allah’ın “Sen benimsin, ben senin” dediği.
  • دوست حقست و کسی کش گفت او ** که توی آن من و من آن تو
  • Şimdi kulak ver de dinle: Aşk, âşığı liften örme ipliklerle bağlamış… Sürükleyip getirdi. 4615
  • گوش دار اکنون که عاشق می‌رسد ** بسته عشق او را به حبل من مسد
  • Sadr-ı Cihan’nın yüzünü görür görmez sanki can kuşu, bedeninden uçup gitti.
  • چون بدید او چهره‌ی صدر جهان ** گوییا پریدش از تن مرغ جان
  • Bedeni kuru bir ağaç gibi kalakaldı… Tepesinden tırnağına kadar buz kesildi!
  • همچو چوب خشک افتاد آن تنش ** سرد شد از فرق جان تا ناخنش
  • Yüzüne gül suları serptiler, yanında buhurlar yaktılar… Neler yaptılarsa faydasız… Kıpırdamadı, seslenmedi bile!
  • هرچه کردند از بخور و از گلاب ** نه بجنبید و نه آمد در خطاب
  • Padişah, onun safran gibi sararmış yüzünü görünce atından indi, yanına geldi.
  • شاه چون دید آن مزعفر روی او ** پس فرود آمد ز مرکب سوی او