- Ey hayale kapılıp aslı olmayan kadehten hayal şarabı içen, hakikat sarhoşları gibi sarhoşluk etme, o tarafa sarkıntılıkta bulunma!
- ای بخورده از خیالی جام هیچ ** همچو مستان حقایق بر مپیچ
- Sarhoş gibi şu yana, bu yana düşüp durmadasın ama sana bu tarafa yol yok, o tarafa yürü.
- میفتی این سو و آن سو مستوار ** ای تو این سو نیستت زان سو گذار
- O yana yol bulursan ondan sonra bazen bu tarafa salın, bazen o tarafta. 715
- گر بدان سو راه یابی بعد از آن ** گه بدین سو گه بدان سو سر فشان
- Tamamıyla bu tarafa mensupken o tarafta dem varma. Madem ölümün gelmemiş, yalan yere can çekişme.
- جمله این سویی از آن سو کپ مزن ** چون نداری مرگ هرزه جان مکن
- Fakat ebedî hayata erişen ve ecelden korkmayan Hızır canlı kişi, mahlûku tanımasa da caiz.
- آن خضرجان کز اجل نهراسد او ** شاید ار مخلوق را نشناسد او
- Damağını vehmin zevkiyle çeşnilendirir, varlık tulumuna üfürür, kendini havayla şişirip gururlanırsın ama,
- کام از ذوق توهم خوش کنی ** در دمی در خیک خود پرش کنی
- Bir iğneyle o yel kaçıp gider. Dilerim akıllı adam, bu çeşit semirmesin!
- پس به یک سوزن تهی گردی ز باد ** این چنین فربه تن عاقل مباد
- Kışın kardan testiler yapıyorsun, iyi ama hiç onlar suya dayanır mı? 720
- کوزهها سازی ز برف اندر شتا ** کی کند چون آب بیند آن وفا
- Çakalın boyacı küpüne düşüp boyanması ve çakallar arasında tavusluk dâvasına kalkışması
- افتادن شغال در خم رنگ و رنگین شدن و دعوی طاوسی کردن میان شغالان
- Bir çakal boyacı küpüne düştü, orada bir müddet kaldı.
- آن شغالی رفت اندر خم رنگ ** اندر آن خم کرد یک ساعت درنگ
- Sonra postu boyanmış olarak çıkıp “Ben illiyyin tavusuyum, demeye başladı.
- پس بر آمد پوستش رنگین شده ** که منم طاووس علیین شده