- O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu. 765
- او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام
- Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
- دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
- O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
- و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
- “Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
- بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
- Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
- چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
- Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!
- کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
- Allah lütfuna mazhar oldum. Ululuk sırlarını şerheden levh haline geldim. 770
- مظهر لطف خدایی گشتهام ** لوح شرح کبریایی گشتهام
- Çakallar, oraya toplandılar, mumun etrafındaki pervaneye döndüler.
- ای شغالان هین مخوانیدم شغال ** کی شغالی را بود چندین جمال
- Hiç çakalda bunca güzellik mi olur?”
- آن شغالان آمدند آنجا بجمع ** همچو پروانه به گرداگرد شمع
- “Peki, a elmasım, sana ne diyelim?” diye sordular. Çakal: “Müşteri yıldızına benzer erkek aslan deyin” dedi.
- پس چه خوانیمت بگو ای جوهری ** گفت طاوس نر چون مشتری
- Bunun üzerine dediler ki: “İyi ama can tavusları gül bahçelerinde salınır cilvelenirler.”
- پس بگفتندش که طاوسان جان ** جلوهها دارند اندر گلستان