English    Türkçe    فارسی   

3
886-895

  • Hanım, yutulmayı da hakikî padişah olan Allah’tan bil, yutmayı da. O işi bizden bilip bize hayıflanma!
  • مات و برد از شاه می‌دان ای عروس ** آن مدان از ما مکن بر ما فسوس
  • Firavunun korktuğu şey yok mu? Seninle buluştum, meydana geldi işte!
  • آنچ این فرعون می‌ترسد ازو ** هست شد این دم که گشتم جفت تو
  • İmran’ın karısıyla buluştuktan sonra “Beni görmemiş ol” diye nasihat etmesi
  • وصیت کردن عمران جفت خود را بعد از مجامعت کی مرا ندیده باشی
  • Sakın bunu kimseye söyleme, gizle de bana da yüzlerce türlü gam, gussa gelmesin, sana da.
  • وا مگردان هیچ ازینها دم مزن ** تا نیاید بر من و تو صد حزن
  • Sonucu, bunun eserlerini meydana çıkar çünkü nazeninin, alâmetleri belirdi!”
  • عاقبت پیدا شود آثار این ** چون علامتها رسید ای نازنین
  • Tam o sırada meydandaki halktan naralar duyulmaya, yer, gök naralarla dolmaya başladı. 890
  • در زمان از سوی میدان نعره‌ها ** می‌رسید از خلق و پر می‌شد هوا
  • Firavun, bu naralardan korkup sıçradı, gürültünün ne olduğunu anlamak için yalınayak koştu.
  • شاه از آن هیبت برون جست آن زمان ** پابرهنه کین چه غلغلهاست هان
  • Meydandan gelen ve dehşetinden cinleri, perileri bile korkutan bu nâralar, bu gürültüler nedir anlamak istiyordu.
  • از سوی میدان چه بانگست و غریو ** کز نهیبش می‌رمد جنی و دیو
  • İmran, “ Padişahımızın ömrü uzun olsun… İsrailoğulları, lütfundan neşeleniyorlar.
  • گفت عمران شاه ما را عمر باد ** قوم اسرائیلیانند از تو شاد
  • İhsanlarına seviniyorlar, oynuyorlar, ellerini çırpıyorlar “dedi.
  • از عطای شاه شادی می‌کنند ** رقص می‌آرند و کفها می‌زنند
  • Firavun dedi ki” Olabilir. Fakat beni adamakıllı bir vehim, bir endişedir kapladı. 895
  • گفت باشد کین بود اما ولیک ** وهم و اندیشه مرا پر کرد نیک
  • Firavunun o sesten korkması
  • ترسیدن فرعون از آن بانگ