English    Türkçe    فارسی   

3
892-901

  • Meydandan gelen ve dehşetinden cinleri, perileri bile korkutan bu nâralar, bu gürültüler nedir anlamak istiyordu.
  • از سوی میدان چه بانگست و غریو ** کز نهیبش می‌رمد جنی و دیو
  • İmran, “ Padişahımızın ömrü uzun olsun… İsrailoğulları, lütfundan neşeleniyorlar.
  • گفت عمران شاه ما را عمر باد ** قوم اسرائیلیانند از تو شاد
  • İhsanlarına seviniyorlar, oynuyorlar, ellerini çırpıyorlar “dedi.
  • از عطای شاه شادی می‌کنند ** رقص می‌آرند و کفها می‌زنند
  • Firavun dedi ki” Olabilir. Fakat beni adamakıllı bir vehim, bir endişedir kapladı. 895
  • گفت باشد کین بود اما ولیک ** وهم و اندیشه مرا پر کرد نیک
  • Firavunun o sesten korkması
  • ترسیدن فرعون از آن بانگ
  • Bu gürültü, asabımı bozdu. Bu acı dertle, kederle âdeta beni kocattı.”
  • این صدا جان مرا تغییر کرد ** از غم و اندوه تلخم پیر کرد
  • Padişah, bütün gece ağrısı tutmuş gebe kadın gibi bir yandan bir yana gidip geliyor.
  • پیش می‌آمد سپس می‌رفت شه ** جمله شب او همچو حامل وقت زه
  • Her an “İmran, bu nâralar, beni dehşetle yerimden sıçrattı” diyordu.
  • هر زمان می‌گفت ای عمران مرا ** سخت از جا برده است این نعره‌ها
  • Zavallı İmran’ın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin.
  • زهره نه عمران مسکین را که تا ** باز گوید اختلاط جفت را
  • Karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın. 900
  • که زن عمران به عمران در خزید ** تا که شد استاره‌ی موسی پدید
  • Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar.
  • هر پیمبر که در آید در رحم ** نجم او بر چرخ گردد منتجم
  • Gökte Musa aleyhisselâm’ın yıldızının belirmesi ve meydanda müneccimlerin feryadı
  • پیدا شدن استاره‌ی موسی علیه السلام بر آسمان و غریو منجمان در میدان