English    Türkçe    فارسی   

3
948-957

  • Musa’yı doğurmuş olan İmran’ın karısına gelince elini, eteğini çekmiş, o kargaşalıktan, o toz dumandan kurtulmuştu.
  • خود زن عمران که موسی برده بود ** دامن اندر چید از آن آشوب و دود
  • Fakat o alçak Firavun, evlere de hafiye olarak ebeler gönderdi.
  • آن زنان قابله در خانه‌ها ** بهر جاسوسی فرستاد آن دغا
  • “Burada bir çocuk var. Anası, ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi. 950
  • غمز کردندش که اینجا کودکیست ** نامد او میدان که در وهم و شکیست
  • Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş… Fakat pek akıllı, pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar.
  • اندرین کوچه یکی زیبا زنیست ** کودکی دارد ولیکن پرفنیست
  • Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Allah emriyle Musa’yı tandıra attı.
  • پس عوانان آمدند او طفل را ** در تنور انداخت از امر خدا
  • Bilen Allah’tan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir.
  • وحی آمد سوی زن زان با خبر ** که ز اصل آن خلیلست این پسر
  • Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
  • عصمت یا نار کونی باردا ** لا تکون النار حرا شاردا
  • Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı. 955
  • زن بوحی انداخت او را در شرر ** بر تن موسی نکرد آتش اثر
  • Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
  • پس عوانان بی مراد آن سو شدند ** باز غمازان کز آن واقف بدند
  • Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
  • با عوانان ماجرا بر داشتند ** پیش فرعون از برای دانگ چند