- Fakat o alçak Firavun, evlere de hafiye olarak ebeler gönderdi.
- آن زنان قابله در خانهها ** بهر جاسوسی فرستاد آن دغا
- “Burada bir çocuk var. Anası, ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi. 950
- غمز کردندش که اینجا کودکیست ** نامد او میدان که در وهم و شکیست
- Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş… Fakat pek akıllı, pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar.
- اندرین کوچه یکی زیبا زنیست ** کودکی دارد ولیکن پرفنیست
- Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Allah emriyle Musa’yı tandıra attı.
- پس عوانان آمدند او طفل را ** در تنور انداخت از امر خدا
- Bilen Allah’tan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir.
- وحی آمد سوی زن زان با خبر ** که ز اصل آن خلیلست این پسر
- Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
- عصمت یا نار کونی باردا ** لا تکون النار حرا شاردا
- Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı. 955
- زن بوحی انداخت او را در شرر ** بر تن موسی نکرد آتش اثر
- Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
- پس عوانان بی مراد آن سو شدند ** باز غمازان کز آن واقف بدند
- Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
- با عوانان ماجرا بر داشتند ** پیش فرعون از برای دانگ چند
- O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
- کای عوانان باز گردید آن طرف ** نیک نیکو بنگرید اندر غرف
- Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
- وحی آمدن به مادر موسی کی موسی را در آب افکن