English    Türkçe    فارسی   

3
968-977

  • Çünkü o, öyle bir denizdir ki ne dibi var, ne kıyısı! Bütün denizler, ona karşı sele benzer.
  • کان یکی دریاست بی غور و کران ** جمله دریاها چو سیلی پیش آن
  • Hileler, tedbirler ejderha ise Tek Allah önünde hepsi de hiçtir!
  • حیله‌ها و چاره‌ها گر اژدهاست ** پیش الا الله آنها جمله لاست
  • Sözün, buraya gelince yere baş koyup mahvoldu… Doğru yolu Allah daha iyi bilir! 970
  • چون رسید اینجا بیانم سر نهاد ** محو شد والله اعلم بالرشاد
  • Firavunda olan yok mu? Sende de var. Fakat senin ejderha kuyuya hapsedilmiş!
  • آنچ در فرعون بود اندر تو هست ** لیک اژدرهات محبوس چهست
  • Yazıklar olsun… Bunların hepsi de senin ahvalin. Fakat sen, onları Firavuna isnat etmek istersin.
  • ای دریغ این جمله احوال توست ** تو بر آن فرعون بر خواهیش بست
  • Senin hâlinden bahsettiler mi canın sıkılır, başkasından bahsettiler mi sana masal gelir.
  • گر ز تو گویند وحشت زایدت ** ور ز دیگر آفسان بنمایدت
  • Lâkin nefis seni ne de harap etmiş… Bu arkadaşın da seni hikâyelerle uzaklara atmakta!
  • چه خرابت می‌کند نفس لعین ** دور می‌اندازدت سخت این قرین
  • Senin ateşine, Firavunun ateşine atılan odun atılmamakta, onun gibi fırsat bulamıyorsun sen. Yoksa fırsat bulsan senin ateşin de Firavunun ateşi gibi yalımlanır! 975
  • آتشت را هیزم فرعون نیست ** ورنه چون فرعون او شعله‌زنیست
  • Yılancının donmuş bir ejderhayı ölü sanarak iple bağlayıp Bağdat’a getirmesi
  • حکایت مارگیر کی اژدهای فسرده را مرده پنداشت در ریسمانهاش پیچید و آورد به بغداد
  • Eski vakaları bilip söyleyenden bir hikâye dinle de bu üstü örtülü sırdan bir koku al.
  • یک حکایت بشنو از تاریخ‌گوی ** تا بری زین راز سرپوشیده بوی
  • Bir yılancı, afsunlarla yılan tutmak üzere dağlara yüz tuttu.
  • مارگیری رفت سوی کوهسار ** تا بگیرد او به افسونهاش مار