English    Türkçe    فارسی   

3
995-1004

  • O da o karda, kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı. 995
  • او همی‌جستی یکی ماری شگرف ** گرد کوهستان و در ایام برف
  • Derken bir dağda iri bir ölmüş yılan gördü. Şekli bile gönlünü dehşetle dolduruyordu.
  • اژدهایی مرده دید آنجا عظیم ** که دلش از شکل او شد پر ز بیم
  • Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü.
  • مارگیر اندر زمستان شدید ** مار می‌جست اژدهایی مرده دید
  • Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için yılan tutar. İşte sana halkın bilgisizliği!
  • مارگیر از بهر حیرانی خلق ** مار گیرد اینت نادانی خلق
  • İnsan, bir dağa benzer, dağ nasıl aldanır, nasıl olur da bir yılana hayran olur?
  • آدمی کوهیست چون مفتون شود ** کوه اندر مار حیران چون شود
  • Yoksul âdemoğlu kendisini tanımadı, bilmedi, fazilet makamından gelip bu noksan âlemine düşüverdi. 1000
  • خویشتن نشناخت مسکین آدمی ** از فزونی آمد و شد در کمی
  • İnsan kendisini ucuz sattı. Atlastı, kendini bir hırkaya yamadı gitti!
  • خویشتن را آدمی ارزان فروخت ** بود اطلس خویش بر دلقی بدوخت
  • Yüz binlerce yılan ve dağ, ona hayranken o, niçin hayretlere düştü, yılan sevdasına kapıldı?
  • صد هزاران مار و که حیران اوست ** او چرا حیران شدست و ماردوست
  • Yılancı, o ejderhayı tutup, halkı hayrete düşürmek için Bağdat’a geldi.
  • مارگیر آن اژدها را بر گرفت ** سوی بغداد آمد از بهر شگفت
  • Birkaç para elde etmek için o çadır direği gibi ejderhayı çekip sürükledi.
  • اژدهایی چون ستون خانه‌ای ** می‌کشیدش از پی دانگانه‌ای