English    Türkçe    فارسی   

4
1247-1256

  • Allah’a mensup bir öğütçü, sana öğüt verse o sözü, bir hileyle tesirsiz bırakmakta;
  • ناصحی ربانیی پندت دهد ** آن سخن را او به فن طرحی نهد
  • Bu, yerinde bir söz değil, kendine gel de yerinden, yurdundan olma... İş öyle değil, kendine gel, delirme demektedir.
  • کین نه بر جایست هین از جا مشو ** نیست چندان با خود آ شیدا مشو
  • Vay o padişaha ki veziri budur... Her ikisinin yeri de kin güden cehennemdir.
  • وای آن شه که وزیرش این بود ** جای هر دو دوزخ پر کین بود
  • Ne mutlu o padişaha ki müşkül işe düştü mü elini tutacak Asaf gibi bir veziri vardır. 1250
  • شاد آن شاهی که او را دست‌گیر ** باشد اندر کار چون آصف وزیر
  • Adaletli padişah, Asaf’a eş oldu mu artık adı “Nur üstüne nur” olur...
  • شاه عادل چون قرین او شود ** نام آن نور علی نور این بود
  • “Padişah Süleyman” veziri de Asaf oldu mu nur üstüne nurdur, amber üstüne amber!
  • چون سلیمان شاه و چون آصف وزیر ** نور بر نورست و عنبر بر عبیر
  • Fakat padişah Firavun, veziri de Haman olursa ikisi de talihsizlikten, kötülükten kaçamazlar, çaresiz perişan olur giderler!
  • شاه فرعون و چو هامانش وزیر ** هر دو را نبود ز بدبختی گزیر
  • Karanlıklar üstüne çöken karanlıklara düşerler de ne akıl, onlara yâr olur, ne de kıyamet günü devlete erişirler!
  • پس بود ظلمات بعضی فوق بعض ** نه خرد یار و نه دولت روز عرض
  • Ben kötülerde kötülükten başka bir şey görmedim... Sen gördüysen var selâm söyle! 1255
  • من ندیدم جز شقاوت در لام ** گر تو دیدستی رسان از من سلام
  • Padişah cana benzer, vezir de akla... Fesatçı akıl, ruhu kötülüklere götürür.
  • هم‌چو جان باشد شه و صاحب چو عقل ** عقل فاسد روح را آرد بنقل