English    Türkçe    فارسی   

4
1569-1578

  • Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız... Çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız!
  • جمله بر فهرست قانع گشته‌ایم ** زانک در حرص و هوا آغشته‌ایم
  • Hâlbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır. 1570
  • باشد آن فهرست دامی عامه را ** تا چنان دانند متن نامه را
  • Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah, doğruyu daha iyi bilir!
  • باز کن سرنامه را گردن متاب ** زین سخن والله اعلم بالصواب
  • Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer... Hâlbuki sen gönül mektubunun metnini sına!
  • هست آن عنوان چو اقرار زبان ** متن نامه‌ی سینه را کن امتحان
  • Bak bakalım, ikrarınla muvafık mı? Buna bak da işin, münafıkların işine dönmesin!
  • که موافق هست با اقرار تو ** تا منافق‌وار نبود کار تو
  • Ağır bir çuval yüklenip götürmeye koyulsan onun dışına bakmakla yükü hafiflemez ki!
  • چون جوالی بس گرانی می‌بری ** زان نباید کم که در وی بنگری
  • Asıl içine bak... Çuvalda acı, tatlı ne var, bir gör de taşımaya değerse taşı! 1575
  • که چه داری در جوال از تلخ و خوش ** گر همی ارزد کشیدن را بکش
  • Yoksa çuvalındaki taşları boşalt... Kendini bu saçma işten, bu ar olan yükten kurtar gitsin!
  • ورنه خالی کن جوالت را ز سنگ ** باز خر خود را ازین بیگار و ننگ
  • Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur!
  • در جوال آن کن که می‌باید کشید ** سوی سلطانان و شاهان رشید
  • Hırsızın koca sarıklı bir fakihin sarığını çalması, fakihin sarığı aç, bak ne götürdüğünü anla. Sonra götür diye bağırması
  • حکایت آن فقیه با دستار بزرگ و آنک بربود دستارش و بانگ می‌زد کی باز کن ببین کی چه می‌بری آنگه ببر
  • Bir fakih, bez parçaları toplamış, sarığının içine ezip büzerek yerleştirmişti.
  • یک فقیهی ژنده‌ها در چیده بود ** در عمامه‌ی خویش در پیچیده بود