English    Türkçe    فارسی   

4
16-25

  • Hüsameddin, sen bir güneşsin, onun için sana ziya dedim... bu iki söz, Hüsam ve Ziya, senin vasıflarındır.
  • زان ضیا گفتم حسام‌الدین ترا ** که تو خورشیدی و این دو وصفها
  • Bu Hüsam ve Ziya birdir... Şüphe yok ki güneşin kılıcı ziyadandır.
  • کین حسام و این ضیا یکیست هین ** تیغ خورشید از ضیا باشد یقین
  • Nur, ayındır, bu ziya da güneşin... Kuran’ı oku da bak!
  • نور از آن ماه باشد وین ضیا ** آن خورشید این فرو خوان از نبا
  • Babacığım, Kuran güneşe ziya dedi, aya da nur... hele bak da gör!
  • شمس را قرآن ضیا خواند ای پدر ** و آن قمر را نور خواند این را نگر
  • Güneş, aydan daha üstündür ya... Şu halde Ziya’yı da mertebe bakımından nurdan üstün bil! 20
  • شمس چون عالی‌تر آمد خود ز ماه ** پس ضیا از نور افزون دان به جاه
  • Hiç kimse gidilecek yolu ay ışığıyla görmedi de güneş doğunca yol meydana çıktı, göründü.
  • بس کس اندر نور مه منهج ندید ** چون برآمد آفتاب آن شد پدید
  • Güneş, alınacak, satılacak şeyleri güzelce gösterdi de bu yüzden pazarlar gündüzleri kuruldu.
  • آفتاب اعواض را کامل نمود ** لاجرم بازارها در روز بود
  • Kalp akçeyle sağlam akçe iyice ayırt edilsin, kimse hileye kapılmasın, aldanmasın diye.
  • تا که قلب و نقد نیک آید پدید ** تا بود از غبن و از حیله بعید
  • Güneşin nuru yeryüzüne adamakıllı vurdu, alışveriş edenler için âlemlere rahmet kesildi.
  • تا که نورش کامل آمد در زمین ** تاجران را رحمة للعالمین
  • Fakat bu, kalpazanların istemedikleri bir şeydir. Onlara pek ağır gelir bu iş... Çünkü güneşin nuru, onların işine kesat verir, kalp akçeleri görünür, fark edilir de geçmez olur? 25
  • لیک بر قلاب مبغوضست و سخت ** زانک ازو شد کاسد او را نقد و رخت